24.03.2019

Fındık üretiminde 'BAHÇE' zararlıları

İnsanların binlerce yıllık akıl eleklerinden geçirerek arttığı sözler belli dönemlerin gerçekliklerini iyi yansıtır: O sözlerden biri de, “ Yarım imam din’den eder; yarım doktor can’dan eder; yarım eğitim nesilleri yok eder…” anlatımında hayat bulur.

 

İki hafta önce, Fındık İhracatçıları Birliği’nin toplantısına katıldım. Toplantının ana konusu, “Fındıkta önemli zararlılar ve hastalıklar ile mücadele” işlediği tema belli, bu odaklanmış konuyu birinci ağızdan dinlemem gerekti; gereğini yaptım. Gördüm ki, bu ülkede iş yapma metotlarımızda eksiklik var. Ekosisteminin bütününü kavrayan yeni iş yapma metotlarını kullanmada bir hayli korkak tavrımız var.

 

Toplantının “merkez düşüncesinden”  sapmadan yapılan çağrıyı paylaşalım:  Son yıllarda tehlikesi giderek artan üç bahçe zararlısı var: Yeşil kokarca, fındık kurdu ve külleme.

 

Fındık kurdu kabuğu hortumuyla deliyor; içteki taneyle besleniyor. Delikli, içi boşalmış fındık sayısı artınca verim düşüyor. Doğru ilaç, doğru zamanda kullanılırsa zarar minimize ediliyor.

 

Fındık yeşil kokarcası, 11 ile 14 cm boyunda, yeşilimsi kahverengi olan, anten uçları ile bacaklarının uçları kırmızı olan bir böcektir. Gelişme aşamasındaki fındığın içini emerek beslenir; fındık gelişemez ve çürür. Doğru ilaç, doğru zamanda kullanılırsa zararı minimize etmek mümkün.

 

Fındıkta külleme hastalığı mantar kaynaklı hastalıklardan biridir. İlkbaharda fındık yapraklarına bulaşır; yaprak üzerinde, meyve ve zurufunda soba külü ya da pudra gibi kendini belli eder. Doğru ilaç, doğru zamanda kullanılırsa ürün kaybı önlenir.

 

Son üç paragrafta altını çizdiğim cümle şöyle “… doğru ilaç, doğru zamanında kullanılırsa  üründe kayıplar  minimize edilir.”

 

Hâlâ şartlı cümle kullanıyoruz

Hastalık biliniyor, ilaç tanımlanmış ve kullanım zamanı belli ise neden biz “şartlı cümle” kurmak zorunda kalıyoruz? Fındık üreticisi İnsanımızın, bahçe zararlılarına karşı sempatisi mi var?

 

Fındık üretici insanımız, yeterli ürün gerekli para kazanmadan yana mı değil?

İnsanımız, göz göre göre hastalığı belli, ilacı belli ve zamanı belli olan bir konuda “savunma refleksi” neden göstermez?

Çok özetle aktardığım durumu anlayanınız var mı?

Varsa, bize de anlatsa da, biz de zihni ıstıraptan kurtulsak…

 

Bu ülkenin  çok değerli  ürünlerinden biri olan fındığına sahip çıkamıyorsa…Bu kadar açık teşhisi belli olan bir hastalıkla ilgili gerekli planlama yapılamıyor; hızlı bir tedavi ile işleri rayına konamıyorsa; “Gelişmişlik önünüze çıkan fırsatları  kapitalize etmektir….” tanımlamasının neresinde dururuz?

Yarım yüzyılda hep aynı sorunlar

 

Neredeyse 50 yıldır fındık tartışmalarını izliyorum… Sorunlarımız bitmiyor; aynı soruları usanmadan ve bıkmadan tartışıyoruz…

 

Bahçe zararlıları gibi ivedi bir sorunla başa çıkamıyoruz…

 

Mevcut bahçeleri yenileyerek, etkin bakım yaparak verimini artıramıyoruz.

 

Yeni ve uygun bahçeler oluşturarak üretimin sürdürülebilirliğini güven altına alacak önlemler almakta yeterli değiliz.

 

Bugün var olan mülkiyet yapısındaki çok küçük ölçekli bahçelerde küresel rekabet yapamayacağımızı bile bile bir çözüm ortaya koymama gibi bir sakat gidişimiz var.

 

Teşvik sistemimiz ve destekler bir uçtan ötekine salınarak, mevcudu koruyan, ürün nitelik ve niceliğini geliştiren ve rekabet gücü yaratan rotaya bir türlü yerleşemiyoruz. Alan desteklerini geliştirerek uzun soluklu ve kalıcı bir sisteme dönüştürebilmiş değiliz.

 

Rakip ülkelerde üretim hızla artarken, bütünsel bir “rekabet stratejisi” üzerinde siyasi irade, bürokrasi, üretici, tüccar, işleme yapan ve ihracatçının bir “ortak akıl” üzerinde birleşemiyoruz.

 

Dünya ölçeğinde bir milyon ton üretimin yarısını gerçekleştirdiğimiz halde pozisyonumuzu koruyacak strateji, taktik ve operasyonları yönetecek ortak bir merkezimiz yok. Çoğunluğun güvendiği bir rasyonel otoriteye sahip değiliz.

 

TMO satın alma ve satma konusundaki stratejisi ve yarattığı sonuçlarla ilgili kamuoyu önünde açık hesap verme özgüvenini göstermiyor.

 

Fındıkta mevsimsel durum ve depolama koşullarını dikkate alan geliştirici finansman sistemine ve araçlarına sahip değiliz. Eğimli topraklarda 70/80 kg. dönüm başına verim taban arazilerde 250 kg. dönüm verim dengesini kuracak net uygulamalardan uzağız; rakiplerin çok daha yüksek verimle piyasaya girmesi karşısında alınması gereken önlemleri tartışmış ve olgunlaştırmış değiliz…

 

Çözüm yalın, irade ve kararlılık ister

 

Olmayanları söyledik… Ne yapalım o zaman? Çok basit: Fındık destek sistemini, mülkiyete dokunmaksızın, 1000 dönüm bir araya gelince destek katsayısı bir, 3 bin dönüm bir araya gelirse destek katsayısını 2-5 bin dönüm ve üzerinde bir araya gelinince destek miktarını pazarlık eden 5 katına bile çıkaran bir  “hizmette birleşme” uygulamasını göze almalıyız…

Bahçesini bakmayan, zamanında ilaçlanmayana ödünsüz gözetim ve denetim kuralları uygulamalıyız… Yasa ve yönetmelikler yürürlükte olduğu sürece eleştiri hakkımız vardır; uymama hakkımız yoktur ilkesinden asla ödün vermemeliyiz… Bu kadar basit uygulamaları yapalım ve bakalım görelim o zaman fındık üretimde neler oluyor, neler!

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar