Teminat var, kredi yok: Karadeniz’in finans çıkmazı

Karadeniz iş dünyasının nabzını tutan Karadeniz Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu, DOKASİFED Başkanı Samet Aktaş oldu.

info@karadenizekonomi.com / 30.06.2025

Teminat var, kredi yok: Karadeniz’in finans çıkmazı

Aktaş, bölge ekonomisinin en kritik meselelerinden biri haline gelen “finansmana erişim” sorununu, çözüm önerileri ve kalkınma vizyonu ile değerlendirdi. İş dünyasının karşılaştığı teminat sıkıntısından zayıf bilançolara, sermaye piyasalarının bilinmeyen fırsatlarından yeşil dönüşümün gerekliliğine kadar pek çok başlıkta çarpıcı tespitlerde bulunan Aktaş, “Finansal okuryazarlık artık bir tercih değil, işletmeler için hayatta kalma meselesidir” diyerek dikkat çekici bir mesaj verdi.

Ordu’nun sanayi potansiyelinin lojistik altyapıya bağlı olduğuna vurgu yapan Aktaş, Karadeniz’in kalkınması için bölgeye özel finansal teşviklerin şart olduğunu ifade etti. “Türkiye ekonomisi %92 oranında KOBİ’lere dayanıyor. Bu nedenle Anadolu güçlenmeden Türkiye’nin ekonomik direnci artamaz” diyen Aktaş, TÜRKONFED ile birlikte başlattıkları sermaye piyasaları eğitim programlarının da bölgeye yeni bir finansal vizyon kazandıracağını söyledi.

DOKASİFED Başkanı Samet Aktaş, Karadeniz iş dünyasının finansmana erişimde yaşadığı temel sorunları ve çözüm önerilerini şöyle anlattı:

“Finansal okuryazarlık artık bir lüks değil, zorunluluk”

Karadeniz bölgesindeki işletmelerin finansmana erişimde yaşadığı temel sorunlar nelerdir?

En başta teminat eksikliği öne çıkıyor. Kredi Garanti Fonu (KGF) son dönemlerde geçmişe kıyasla daha sınırlı destekler sağlıyor. Bankalar, firmalardan çok daha yüksek teminatlar talep etmeye başladı. Öyle ki artık bir birim kredi için üç birim teminat göstermeniz gereken durumlar ortaya çıkabiliyor.

Peki bu teminat sorununun temelinde ne var?

Şirketlerin zayıf bilançoları ve düşük kredi notları bu sorunun temelinde yatıyor. Finans kuruluşlarından yeterli destek alamıyorlar. Faiz oranlarını kabul etse bile işletme, finansmana ulaşamıyor. Bu noktada finansal okuryazarlığın zayıflığı çok önemli bir etken. Artık firmaların bilançosu bir karnedir; bankalar bu karnelere bakarak karar veriyor. Ancak ne yazık ki bölgemizde bu konuda ciddi bir eksiklik var.

Sizce bu durum sadece Karadeniz’e mi özgü?

Hayır. Türkiye genelinde 26 bölgesel federasyonla temas halindeyiz. Her bölgenin dinamiği farklı. Bizim burada konuştuğumuz sorun, başka bir bölgede gündeme bile gelmeyebiliyor. Ama genel olarak bakıldığında Karadeniz’de finansal farkındalık düzeyinin daha fazla geliştirilmesi gerektiğini görüyoruz.

Kredi Garanti Fonu’nun kaynak tahsisinde adaletli davranmadığı yönünde eleştiriler var. Buna ne diyorsunuz?

Bu durumu şöyle özetleyebilirim: İhtiyacı olmayan firmalara kredi teklifleri giderken, gerçekten ihtiyacı olanlara “bitti” deniyor. Bu sistemi bir hastane olarak düşünün; başı ağrıyana antibiyotik veriliyor ama ağır hasta tedavi edilmiyor. Bankalar kendilerini riske karşı korumak istiyor, bu doğal. Ama burada devletin denetleyici gücünü daha fazla hissettirmesi gerekiyor.

Çözüm ne olmalı sizce?

Bir: Finansman kaynaklarının kullanımı sıkı biçimde denetlenmeli.

İki: Gerçek ihtiyaç sahipleri doğru tespit edilmeli.

Üç: Bilanço ve kredi notu gibi değerlendirme araçları daha adil ve yapıcı bir zemine oturtulmalı.Sonuçtaelimizde sınırlı kaynak var ve bu kaynağı en stratejik, en etkili şekilde kullanmak zorundayız.

Sohbetlerimizde bölgeye özel finansal modellerin gerekliliğini vurgulamıştınız. Neden böyle bir ihtiyaç var?

Doğu Karadeniz’de üç ana sektör birlikte var: tarım, sanayi ve hizmet. Ancak hiçbirine tam anlamıyla odaklanılmış değil. Gıdada, fındıkta, çayda, balda dünyada güçlü bir yerimiz var. Hizmet sektöründe de nispeten bir varlığımız söz konusu. Ancak sanayi tarafında zayıf kalıyoruz.Sanayi arsası üretiminde yavaş hareket ediliyor. Organize sanayi projeleri geliştiriliyor ama uygulamada aksaklıklar yaşanıyor. Yatırımcı var, talepler var. Ama bu talepleri karşılayacak hızda ilerleyemiyoruz. Sonuçta yatırımcı başka bölgelere yöneliyor ve burada kaybı yaşayan biz oluyoruz. Bu nedenle bölgeye özel finansal teşviklerin, hızlı ve etkin şekilde hayata geçirilmesi gerekiyor.

Sermaye piyasaları Karadeniz iş dünyasına nasıl kazandırılabilir? Bu araçlar yeterince tanınıyor mu?

Ne yazık ki Türkiye genelinde, özellikle de Doğu Karadeniz özelinde bu araçların tanınırlığı çok düşük. Borsaya açılan, halka arz olan, yatırım fonlarıyla büyüyen şirket sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ancak bu durumu tersine çevirmek adına önemli bir adım atıldı. Daha dün, TÜRKONFED ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) arasında bir iş birliği protokolü imzalandı. Bu protokol doğrultusunda Anadolu’da, özellikle KOBİ’lere yönelik sermaye piyasası araçlarını tanıtan bilgilendirme toplantıları düzenlenecek. Biz de bu kapsamda bölge iş dünyasına yönelik etkinlikler planlıyoruz.

Bu programlar neyi amaçlıyor, ne gibi katkılar sağlayacak?

Aslında hedefimiz çok net: Anadolu’daki iş insanı da en az Marmara Bölgesi’ndeki kadar sermaye araçlarına, finansal enstrümanlara hâkim olsun. Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı için Anadolu’nun güçlenmesi şart. Krizlere karşı daha dirençli işletmeler yaratmak, yerli ve milli üretimi artırmak, finansal sistemde farkındalık yaratmak istiyoruz.

Bölgesel kalkınma ve rekabetçilik açısından tablo nasıl görünüyor?

TÜRKONFED’in yayınladığı Bölgesel Rekabetçilik Endeksi son 10 yıldaki farkın kapandığını değil, daha da açıldığını gösteriyor. Marmara ile Doğu Karadeniz arasındaki üretim, ihracat, teknolojiye ve finansa erişim farkı giderek büyüyor. Bu çok tehlikeli bir gidiş.Türkiyeüretiminin %55’i, ihracatının %65’i Marmara Bölgesi’nden sağlanıyor. Olası bir deprem durumunda ekonominin ana damarlarından biri ciddi darbe alabilir. Bu yüzden Anadolu’ya stratejik yatırım ve kaynak aktarımı artık bir tercih değil, zorunluluktur.

Sermaya piyasalarına açılmak isteyen şirketlere ne önerirsiniz?

Finansal okuryazarlık şart. Yatırımcının önünde artık sadece banka kredisi değil, alternatifler de var: yatırım fonları, halka arz, borsa… Bu alanlarda danışmanlık alınmalı, eğitimler takip edilmeli. Şirketler büyümek istiyorsa yeni dönemin finansal araçlarını öğrenmek zorunda.

"Katma değerli üretim artmadan sürdürülebilir büyüme mümkün değil"

Türkiye’nin büyümesinin önündeki en büyük engel sizce nedir?

Katma değeri düşük üretim ve düşük teknoloji kullanımı en büyük engel. Özellikle Anadolu’da bu oranlar çok daha düşük. Üretim yapıyoruz ama ithalata bağımlı bir sanayi yapımız var. Enerjide dışa bağımlıyız, yerli ikame ürünleri yeterince geliştiremiyoruz. Ayrıca dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüm gibi küresel standartlara uyumda da gerideyiz.Ancak bu sorunlar yalnızca dış etkenlerden değil, içeride çözebileceğimiz meselelerden de kaynaklanıyor. Örneğin iş gücü ile eğitimi sanayiye entegre etmemiz gerekiyor. Avantajımız ise dinamik ve cesur bir iş dünyasına sahip olmamız. Bu enerjiyle ve doğru stratejilerle her krizi aşabiliriz.

2025’in ikinci yarısı için ekonomik beklentiniz nedir?

Faizlerin bir süre daha bu seviyelerde kalacağını öngörüyoruz. Enflasyonda ise kontrollü bir düşüş olabilir. Yıl sonuna doğru kur ve faizlerde bir dengelenme bekliyoruz. Bu süreçte reel sektörün verimlilik ve maliyet yönetimiyle ayakta kalması şart. Türkiye ekonomisi %92 oranında KOBİ’lere dayanıyor. Dolayısıyla KOBİ’lerin dayanıklılığı, ekonomimizin genel direncini belirleyecek.

Ordu’nun ekonomik potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ordu’da tarım, sanayi ve hizmet sektörü birlikte gelişiyor. Ayrıca turizm ve gastronomi önemli bir potansiyel taşıyor. Nitelikli turizme geçiş şart. Gastronomi alanında eşsiz ürünlerimiz var; coğrafi işaretli 14’ün üzerinde ürünümüz bulunuyor. Bunları daha iyi değerlendirip turizmde çeşitlilik sağlamalıyız. Yalnızca belirli coğrafyalara odaklanmak risklidir. Orta Doğulu turist sayısındaki azalma gibi durumlar bize hedef kitle çeşitliliğinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

Peki Ordu yatırım için nasıl cazibe merkezi haline gelir?

Yeni organize sanayi bölgemizin hızlıca altyapı eksiklerinin tamamlanması kritik. Ancak ulaşım altyapısı da şart. Samsun’a kadar planlanan demiryolu yatırımının devamı olarak, Ordu’nun da bu hatta entegre edilmesi gerekiyor. Çünkü ürettiğimizi uygun maliyetle sevk edemiyorsak, sanayi yatırımı kalıcı olmaz. Lojistik kabiliyet, yatırım kararlarında belirleyici faktör.

Genç girişimcilere yönelik ne tür çalışmalarınız oldu?

Geçtiğimiz dönemlerde “Orada İşimi Yönetebiliyorum” projesi kapsamında gençlere yönelik Girişimcilik Akademisi düzenledik. Türkiye çapında deneyimli iş insanlarıyla birebir mentorluk seansları yaptık. Ayrıca tarım teknolojileri, dijital pazarlama, sosyal girişimcilik gibi alanlarda farkındalık seminerleri düzenledik. Bu tür etkinliklerin devamı için 2026 yılına kadar bir program hazırlığımız var.

DOKASİFED’in  2025’in ikinci dönem stratejik öncelikleri neler olacak?

TÜRKONFED’in 3D vizyonunu esas alıyoruz: dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm ve toplumsal dönüşüm. Toplumsal dönüşüm kapsamında genç ve kadın girişimciliğini, ihracat kapasitesinin artırılmasını önceliklendiriyoruz. Bu yıl içinde bu alanlara yönelik seminerler, bilgilendirme toplantıları düzenleyeceğiz. Ayrıca “Karadeniz İhracat Forumu” adlı bölgesel bir oluşumu hayata geçirmeyi hedefliyoruz.

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar