Babillon’da keşfedilecek çok şey var

Birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yapan Babillon Hotel & Spa yaylalarda meditasyon aktivitelerinin yanı sıra misafirlerine dünya mutfaklarını tattırmakla kalmayıp alışılagelmişin dışında yöresel lezzetleri de sunuyor.  Tesis ayrıca bölgede kongre turizmini canlandırmayı amaçlıyor.

info@karadenizekonomi.com / 18.08.2020

Babillon’da keşfedilecek çok şey var

Karadeniz' in tam kıyısında dalgaların fısıldadığı uçsuz maviliğin titreyen sesini duymak isterseniz yolunuzu Rize’nin şirin ilçesi İyidere’ye düşürmek için bir nedeniniz var demektir. Maviden laciverte ve yeşile uzanan renk cümbüşünde dalgaların dansı da cabası. Murat Gürsoy ile Karadeniz Sohbetleri’nde bu hafta böylesi işitsel ve görsel şöleni yaşatan bir mekânın Babillon Hotel & Spa’nın yönetim kurulu başkan yardımcısı Yasemin Suyabatmaz’a konuk olduk.

-Abartıdan uzak şıklığı konforla buluşturan Babillon Hotel’in ayrıcalıklarla dolu dünyası olası bir Karadeniz seyahatinde eşsiz doğal güzelliklerin kapısının aralanacağı ilk durak olacaktır diye düşünüyoruz.

-Öncelikle güzel sözleriniz için teşekkür ediyorum. Evet… Bölgeyi ziyaret etmek isteyen insanların özellikle Rize seyahatlerinin zevkli ve bir o kadarda keyifli geçmesi için gerekli olan tüm hizmetleri en ince ayrıntısına kadar düşündüğümüzü rahatlıkla söyleyebilirim. Her biri birbirinden özel konsepte sahip odalarımızın yanı sıra iki ayrı restoranımızda sunduğumuz dünya mutfaklarından lezzetler ve Osmanlı mutfağının unutulmaya yüz tutmuş tatlarını modern pişirme teknikleriyle günümüze uyarlıyor olmamız misafirlerimizin dikkatini çekiyor. Sağlık, güzellik ve eğlenceye yönelik etkinliklerimizin yanı sıra özgün konukseverliğimiz bizi farklı kılıyor sanırım.

-Babillon Hotel projesinin başlangıcı ne kadar geriye gidiyor? Ve bu süreç nasıl gelişti?

-Başlangıç tarihi 2012 yılıdır. Yaklaşık üç buçuk yıl süren proje aşamasından bitirdiğimiz ana kadar önce kendi beklentilerimiz doğrultusunda hareket ettik. Acaba biz tatil veya iş amaçlı konakladığımız bir otelden ne bekliyoruz? Mimari olarak elbette ki profesyonel destek aldık. Ama yatağından yastığına temizliğine her ayrıntıyı şekillendirdik. Yani kendi ruhumuzu da kattık. Dolayısıyla bugün için aldığımız geri dönüşlerde o dönemlerde geliştirdiğimiz stratejilerin payı büyük.

-Yatırım anlamında bölgede bir eksikliği de giderdiğinizi söyleyebiliriz ama bu bir risk değil miydi?

Yatırıma karar verip ilk adımları attığımız dönemler bölgenin turizme önem vermeye başladığı zamanlardı. Tek açığı vardı bölgenin o da yeni yatırımlar. 5 yıldızlı bir otel ihtiyacını görüyorduk. O eksikliği gördüğümüz için yola çıktık. Bu bir risk miydi evet ama onu da üstlenmek zorundaydık. 2016 yılında gerçekleşen açılışımıza cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’nın katılımı da bize inanılmaz güç verdi.

-Trabzon’dan Batum’a kadar olan kıyı şeridini ve tabi ki yaylaları gözümüzün önüne getirdiğimizde birbirinden değerli destinasyonlar görüyoruz. Hemen yanı başınızda Sümela Manastırı ve Uzungöl Yaylası var. Diğerlerini de sizden dinleyelim mi?

-Evet, havalimanımız henüz aktif olmadığı için Trabzon Havalimanı’na inen misafirlerimiz Doğu Karadeniz’in giriş kapısı olarak saydığınız bu iki lokasyonu mutlaka görmek isteyeceklerdir. Sonrasında Ovit Yaylası, Palovit Şelalesi, Ayder ve Fırtına Vadisi. Bu destinasyonlar bildikleriniz. Oysa bu coğrafyada keşfedilmeyi bekleyen yüzlercesi var.

-Sadece yurtiçi kültür turu meraklıları veya gezginleri için değil Ortadoğu’dan gelen misafirler için de yeni keşifler anlamına mı geliyor bu söyledikleriniz?

-Tam olarak öyle… Yabancı turist anlamında özellikle yaz aylarında Ortadoğu pazarının yoğunluğunu hissediyoruz. Nisan aylarında başlayan ve Eylül ayına kadar devam eden bir hareketlilik. Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, İran ve Bahreyn’den gelen misafirleri ağırlıyoruz.

-Doğa gerçekten harika ama mevsimsel koşullar da bir handikap değil mi?

-Üç aylık bir sezon performansımız var. Bunu peşinen kabullenmiş durumdayız. Bu kısa süreçte yüzde yüz doluluk oranlarına ulaştığımızda yıllık performans ortalamamızı tutturabiliyoruz ki bu da yüzde ellilik bir oran anlamına geliyor.

-Dolayısıyla bu durum sizi yeni arayışlara itiyor…

-Evet… Toplantı organizasyonları önceliğimiz oluyor. Kamu ve özel sektörden toplantı taleplerinin alınması için çok ciddi çalışmalar yaptık ve projeler geliştirdik. Beş yıllık süreçte bu noktada da iyi bir mesafe kat ettik. Düşünün ki bu tür organizasyonlar için tercih edilmeyen bir bölgedesiniz. Olmayan yatırımlardan kaynaklı bu sorunu kapatılması gereken bir açık olarak gördük. Zaten otelimizi planlarken bu açıktan da yola çıkarak toplantı salonlarını da projeye dâhil etmiştik.

-Kaç toplantı salonunuz var ve kapasitesi nedir?

-Aslında sadece toplantı salonu olarak düşünmemek gerekir fuar alanlarımız da var.7 ayrı toplantı salonumuzda bin kişiye hizmet verebiliyoruz. Başlangıçta projeyi detaylandırırken kışı destekleyici unsur olarak bu tür organizasyonlara ihtiyacımız olacaktı. Zor bir süreçti. Az önce belirttiğim gibi toplantı ve benzeri organizasyonlar için tercih edilen bir bölgede değildik. Bakanlıklarla sıkı görüşmeler yaparak ve acentelere kendimizi ve bölgeyi tanıtarak bölgeyi cazip hale getirdik. Böylece işi kolayladık. Ve başardık…

-Bu tür organizasyonlarda en önemli etken ulaşım olsa gerek.

-Çok haklısınız. 2021 yılı sonunda açılmasını beklediğimiz havaalanı ile bu sorunu aşacağımıza inanıyorum. Ama öncesinde dediğiniz gibi ulaşımı kolay olduğu için daha çok büyük şehirler ve yakın yöreler tercih ediliyor. Bu tür organizasyonlar bir bütçe de gerektiriyor. O nedenle havaalanının açılışını dört gözle bekliyoruz. Çünkü hem yereldeki yaşam şekli ve standardı değişecek hem turizm anlamında ivme kazanacağız. Tabi ki bu mücadeleyi tek başımıza veremeyiz. Bürokratlar, sivil toplum örgütü temsilcileri ve karar vericiler ile kanaat önderlerinin ortak zeminde buluşması ve bu mücadelenin içinde olması gerekiyor. Son yıllarda şehrin turizmi daha fazla önemsediğini görüyoruz. Çünkü bu şehrin geleceği çaydan sonra turizmdir.

-Bölge insanının önceliği her şeye rağmen çay sanırım…

 -Ne yapacaksak çayı yok etmeden yapmalıyız. Bunu bir turizmci olarak söylüyorum. Son zamanlarda herkes bu şehrin geleceği turizm diyor ama önce üretim devam etmeli. Bölgenin ana gelir kaynağı da çay. Çayın yanında turizm diyorum. Dolayısıyla benim önceliğim de çay daha doğrusu üretim.

-Tekrar turizme dönecek olursak. Alışılagelmişin dışında farklı seçenekler sunulabilir mi bu bölgede?

-Neden olmasın? Özellikle kış turizmine doğa olarak da çok uygun bir bölgede yaşıyoruz. Ayder ve Kaçkar Dağları için düşünülen ve yıllardır konuşulan ama henüz hayata geçirilemeyen kayak merkezi ve teleferik projeleri var mesela. 10 yıldır süregelen bir beklenti bu. Konum ve fiziki yapı olarak çok uygun aslında. Bölgemizin İsviçre dağlarından bir farkı olmadığını herkes söylüyor. Ama önce yatırımı getirmek gerekiyor. Kayak tesisini konaklama ve yeme içme tesisleri ile bütünleştiremezseniz buraya kimseyi getiremezsiniz.

-Sağlık turizminde neler yapılabilir?

-Bahsettiğiniz saç ekimi ve estetik gibi seçeneklerse bu zaten büyük şehirlerde yapılıyor. Ama bakın yaylalara dağlara ve dağların yamaçlarına çıkın çok fazla termal kaynak göreceksiniz. Bu kaynaklar sağlık turizmi bağlamında hayata geçirilebilir. Bu yönde taleplerimiz oldu. Kaynakların yeniden kazanımı ve turizme dönüşümü ile ilgili. Biliyorsunuz ki sağlık turizmi son yıllarda ciddi bir ivme kazandı. Özellikle 50 yaş ve üstü grup için.

-Bir başka seçenek de meditasyon ve yoga ki otelinizde buna ilişkin broşür ve afişler gördük? Kendi bünyenizde bu tür aktivitelere yer veriyor musunuz?

-Pandemi süreci pek çok şeyi etkilediği gibi hareket yeteneğimizi de sınırladı malumunuz. Otel olarak bu tür aktiviteleri önemsiyoruz. O gördüğünüz duyurular Eylül ayında gerçekleşecek yeni başlangıçlar için. Dışarından gruplar halinde gelen misafirlerimizi üç gün yaylalara götürüp ruhlarını dinlendirmek için meditasyon ve yanı sıra beslenme alışkanlıklarının değiştirmek için de etkinliklerimiz olacak. Yemek psikologu, diyetisyen ve yoğa eğitmenimiz eşliğinde on kişilik gruplarla bu tür farklılıklara başlayacağız.

-Çok güzel bir yeme içme alanınız var. 5 yıldız konseptte görmediğimiz yöresel lezzetleri de tadabiliyor misafirleriniz. Tıpkı bizim gibi. Mutfak konusunda neler söylersiniz?

-Oda kahvaltı çalışıyoruz. 400 kişiye aynı anda servis yapabiliyoruz. Misafirlerimize dünya mutfaklarının yanı sıra yöresel lezzetleri de tattırmaktan keyif alıyoruz. Sadece bölgemize özgü geçmişten bugüne gelen 35 çeşit lezzeti misafirlerimizin beğenisine sunuyoruz. Turşu kavurması, kara lahana, mıhlama veya hamsi…

-Bu mutfaktan yola çıkarak bir anlamda gastronomi kültürü mü oluşacak?

-Küçük deneyimlerimiz oldu ilk başlarda ama daha sonra pandemi süreci nedeniyle ertelemeyi uygun gördük. Çünkü sağlık her şeyden önemli. Bir gastronomi festivali düşündük. Her ne kadar bu konuda Gaziantep ve Hatay mutfağı gelse de Karadeniz mutfağının da önemli bir yere sahip olduğunu göstermek istiyoruz. Düşünün sadece bir hamsiden onlarca ürün çıkıyorsa bu seçeneği de değerlendirmek gerekir. Bizim tanıtım stratejilerinde eksikliklerimiz var. Bölgenin geneli için bu söyleyebilirim. Alışagelmiş seçenekler hep Ege ve Akdeniz üzerine.

-Çok teşekkür ediyoruz bu keyifli sohbet için…

Kutu

Babillon Hotel & SPA

Bölgenin mimari özelliklerini yansıtan ilk 5 yıldızlı otel, restoran ve SPA merkezi olarak 2016 yılında Rize'nin İyidere İlçesi'nde açılan tesisin sahipleri iki başarılı iş insanı Özcan Sümer ve Yasemin Suyabatmaz'dır. 114 odalı ve 280 yatak kapasiteli tesiste restoran, SPA merkezi, yarı olimpik havuz, konferans salonları, bin kişilik balo salonu, mescit, denize girilebilecek ve balık tutulabilecek iskele ile 350 araç kapasiteli otopark yer alıyor. 13 bin metrekare kapalı alana sahip olan tesis yönetimi açık alanları daha fazla önemsiyor. Bunun göstergesi olarak 19 bin metrekare açık alanda çeşitli aktivitelerle misafirlerini ağırlıyor.

 

 

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar