Çebi: “Fındıkta Ordu ve Giresun pilot bölge ilan edilmeli”

Türkiye’nin en fazla fındık üreten ve ihracat yapan ülke olduğunu hatırlatan Çebi Fındık Yönetim Kurulu Başkanı İş İnsanı Hasan Çebi, tarımda güçlü olan Türkiye’nin yeni tarım ve gıda politikalarıyla kendine yeten bir ülke olması gerektiğini söyledi. Ayrıca Ordu ve Giresun’un fındık üretiminde pilot iller olması gerektiğini vurguladı.

info@karadenizekonomi.com / 4.04.2022

Çebi: “Fındıkta Ordu ve Giresun pilot bölge ilan edilmeli”

Karadeniz Ekonomi Sohbetlerine konuk olan İş insanı Hasan Çebi, fındık denilince akla Türkiye’nin dünyada en fazla fındık üreten ülke olduğunu ve bu lider konumunun devam etmesi için “Fındığı ülke genelinde en fazla üreten iki il konumunda olan Ordu ve Giresun illeri pilot iller ilan edilmeli. Üreticiye verilen destekler artırılarak üreticinin bu iki ilde özellikle çok güçlü tutulması gerekiyor. Çünkü bu iki il için Fındık demek ekonomik, coğrafi ve güvenlik gerçeği demektir” dedi.

Ordu ve Giresun’un sorunlarını çözmeden fındıkta sorunların çözülemeyeceğini belirten Çebi, fındığın ihraç ürünü olduğunu, bu nedenle mutlaka fiyatının dolara endekslenmesi gerektiğini belirterek şu açıklamaları yaptı:

 

Pandeminin etkisiyle beraber hiç alışık olmadığımız bir döneme girdik. Büyük bir değişim yaşandı. Ardından da Rusya - Ukrayna Savaşı başladı. Önemli ticari çalışmalarımız olduğu için bu durumdan en çok etkilenen ülkelerden biri Türkiye. Son iki buçuk yılda neler yaşadık sizden dinleyelim?

Pandemiyi tüm dünya yaşadı. Pandemide sahip olduğumuz ama kıymetini bilemediğimiz birçok durumu yaşayarak gördük. Sevdiklerimizi, komşularımızı kaybettik. Hastalık sürecini çok zor atlatanlar oldu. Pandemi her toplum için kırıcı bir süreç oldu. Hayatın anlamını herkese anlattı. Sağlık karşısında ne kadar çaresiz kalınabildiğini öğretti. Birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu gösterdi. Aslında insana olan değeri anladık hepimiz. Ekonomik olarak da zor bir süreçti. Tüm ülkeler kendi bütçelerine göre halkını korumak için bu süreci en kolay şekilde atlatabilmek için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Ekonomik olarak her ülke kendi ölçeğinde etkilendi. Kırıcı bir süreçti ve tüm dünya yaşadı.

Her şeye rağmen tarımda çok şükür güçlü durumdayız. Gıda güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu bu süreçte bir kere daha gördük. Ama yine de ekmek stokları yapıldı. Yakın zamanda yine bir yağ krizi yaşandı, insanlar beşer onar yağ stokladılar. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerek Rusya - Ukrayna Savaşı gerek pandemi süreci, bunlar olağanüstü ve beklenmedik durumlar. Bu durumlarda her toplumun belirli bir refleksi var. Tabi ki önce insan geçiminin ve ailesinin derdine düşüyor. İhtiyacının üzerinde ürün talep edebiliyor. Bunu hepimiz yaptık. Ortaokul ve lise çağlarından itibaren Türk eğitim sisteminde yetişen her birey şunu biliyordu, Türkiye doğal kaynaklarıyla, tarım anlamında kendi kendine yetebilen 7 ülkeden bir tanesiydi. Türkiye güzel ve iyi tarım politikalarıyla nüfusunun 3 katına yetebilecek altyapıya sahip. Bu dönemlerde noksanlarımızı gördük. Nerelerde dışa bağımlıyız farkına vardık. Rusya - Ukrayna Savaşı’nda tarafsız ve bunun devam ettirilmesi gerekiyor. Yaşanmış örnekler var daha öncesinde 2. Dünya savaşında korunmuş bir ülke var. Türkiye, o süreçte kendisini çok güzel korudu. Bu tarafsız politikayı çok doğru buluyorum. Tarım konusunda bugün bir Rusya - Ukrayna savaşı bir anlamda talep noktasında Türkiye’yi sıkıntıya soktu. Fiyatlarda anormal artışlar oldu. Talep ettiğimiz birçok üründe de Türkiye ciddi anlamda üretici ülke. Burada kendi tarım politikalarımızı bir daha kontrol edeceğiz. Bu savaş süreci bittikten sonra ekonomik fırsatlarımız da olacaktır.

Fındıkta çok köklü bir firmasınız. Sizin fındık deyince aklınıza neler geliyor? Fındık konusunda size yetki verilse bu sorunu bu şekilde çözerim diyeceğiniz sorunlar nelerdir?

Fındığın ülkemiz için de şehrimiz için de ne kadar önemli olduğunu herkes biliyor. Ordu tam bir fındık şehri. Fındıkla ilgili konuşulacak olumlu şeyler çok fazla. Fındık ticaretinde yaşanan sıkıntılar her dönem olmuştur. İklim şartlarına ve o günün yapısına göre sıkıntılar değişir. İddialı bir soru sordunuz, “size yetki verilse ne yaparsınız” diye. Bir ana çerçeve çizeyim benim söyleyeceklerim istişareye açıktır, söyleyeceklerim kesin değildir. Fındıkla ilgili tek yetkili ben olsam, 10 yıldır söylediğim fındıkta fiyatını dövize endeksli yaparım. Benim taban fiyatım 3.5 dolardır. 3.5 dolarlık fiyatımı ilan ederim. Üreticiyi fındıkta fiyat ne olacak sıkıntısına sokmam. Fiyat açıklandı mı ya da ne zaman açıklanacak sıkıntısından kurtarırım. Üretici bunu bilecek. Fındıktaki alıcı anlamında en büyük sorun istikrarsız fiyatlar. Geçmişe dönük baktığımızda bir sene 2 dolara almışlar, bir sene 5 dolara almışlar. Bir sene 3 dolar olmuş diğer yıl 6 dolar. Bu istikrarsız süreç fındığın büyük alıcısı olan yurtdışındaki sanayiciyi doğal olarak çok rahatsız ediyor. Çünkü fındığı 2 dolara da alsa, 5 dolara da alsa onun ürettiği üründeki raf fiyatı değişmiyor. Ama burada esas nokta her kesim için istikrarın sağlanması. Bu nedenle alım fiyatımı ilan ederken üst satış fiyatımı da dolar bazında ilan ederim. Dünya’ya fındıkta stok ülke benim mesajı veririm. Fındıkta afaki bir şekilde fiyatlar yükseldiği mesela 4.5 doların üzerine çıktığı zamanda korkma, benim elimdeki stoklar sizin emrinizdedir derim. Ama buradaki asıl amaç tabandaki üreticiyi korumaktır. Üreticinin mutlu olmadığı, üretemediği bir düzende sizin anlatacağınız hiçbir rakamın bir anlamı yok. 2009 yılında fındıkta radikal kararlar alındı. Ama bugün baktığımız zaman devletin cebinden çok ciddi rakamlar çıktı. Fakat amacına ulaşmadı. Üretime ve verimliliğe beklenen katkıyı sağlamadı. Şu anki üretim rakamlarımız dünya talebini karşılamıyor. Fındıkta Ordu ve Giresun’u pilot iller yaparım.2009 yılında açıklanan destekleme modelini sadece bu iki ilde verimi ve dolayısıyla üretim rakamlarını artıracak şekilde yeniden düzenlerim. On yıl içinde bu iki ilde üretim rakamını en az iki katına çıkartacak doğru tarım uygulama ve destekleme modelini uygulamaya başlarım. Sonrasında ülkemizdeki iş insanları ve yerel üreticiler tarafında yapıcı bir çalışma başlatırım. Bakın bir Sagra 40 sene önce bizlere fındık özelinde nelerin ne kadar güzel yapabileceğini gösterdi. Gerçek anlamda bir sanayici olabilmemiz için fındığı alıp nihai tüketiciye ulaştırabilecek yapıya sahip olmalıyız. Bu işi yapan ve yapmaya çalışan firmaları örnek alıp katma değerli ürün noktasında bizde varız diyebilmeliyiz. Bu amaca uygun yatırımların ve yatırımcının desteklenmesi anlamında da ihtiyaç duyulan her alanda devlet olarak yatırımcıya destek olurum. Bu çerçevede üreticiyi ve üretimi desteklemeli model çizdik diyebiliriz. Ülkemiz orta ve uzun vadede üretim anlamında tercih edilen fındığın lider ülkesi olarak devam etmelidir.

Firmanız üretici dostu olarak biliniyor. Bugün 3. Kuşak yönetimi mevcut 90 yıllık bir firmasınız. Bu işin sırrı nedir?

90 yıl ticarette devam edebilmek gerçekten çok zor bir iş. Bu istikrarda en önemli süreç arkamızdaki isimlerin tutumu ve duruşu diyebilirim. Şöyle bir 90 yılı gözden geçirdiğimde bu işin sırrı vefadır diyebilirim. Ailemin tüm bireyleri olarak öncelikle aldığımız ürüne değil, insana değer veriyoruz. İnsan odaklıyız. Üreticinin ürününü aldığım anda üretici benim için bitmiyor. Aksine beni tercih ettiği için ben ona minnet duyuyorum. Üretici anlamında tercih edilmiyorsak bu bizde kırıklık yaratır. Çünkü biz bu özelliğimiz ile buralara geldik. Hasan dedemin ticaret hayatına başladığı zaman üreticinin müthiş bir desteği var. Hasan dedemi üretici hiçbir zaman 2 numara yapmadı. O gücü yönetebilecek belki sermayemizde yoktu. Ama o üreticinin gücü bizi her zaman zirvede bıraktı. İkinci olarak geçen yıllara baktığımızda, sahada çok bedel ödedik. Örneğin ben 99 kriziyle işletmenin başına geçtim. O kriz bizim işletmemizden kaynaklanan bir problem değildi. Bütün risk faktörünü minimize ederek çalışan bir firmayız. Ama orda bir tercih vardı. O yüksek faiz yıllarında babam Murat Çebi binlerce üreticisini yıllarca ayakta tutabilmek için çok büyük bir mücadele verdi ve o bedeli ödedi. Baştan o kararı verirken o bedeli biliyordu ama o Küçük Hasan’ın oğluydu. Bizde imkanlarımız ölçüsünde üreticiye elimizden gelen desteği veriyoruz.  Zannediyorum üretici baktığı zaman bu yapıyı görüyor ve bizi yalnız bırakmıyor. Bizim 3. Kuşak olarak yapmaya çalıştığımız bize bırakılan bu güzel isimlerin gölgesinde elimizde olan her opsiyonu üreticiyle paylaşarak yolumuza devam edebilmek.

Son dönemlerde üreticinin bahçeye daha çok baktığını gözlemliyoruz. Covid’in en önemli avantajı bu oldu sanırım, insanları toprağa yöneltti. Siz ne gözlemliyorsunuz?

Pandemi süreci insanları toprağına döndürdü. Yalnız bırakılan köylerin ne kadar önemli olduğunu hissettirdi. 100 yıla yakın bir ticaret yapan bir aile olarak bizim bugün bir köyümüz yok. Bunun eksikliğini çok hissettik. Kendi içimizde konuştuk. Neden bizim bir 50 dönümlük yerimiz yok. Neden bahçemiz yok diye kendi içimizde çok konuştuk. Üretici hazır toprağa dönmüşken bunu doğru kullanabilmeliyiz.

Ordu, Türkiye’nin 30. Büyükşehiri oldu. Şehir ve belediyecilik deyince aklınıza neler geliyor? Bu değişim ve dönüşümü siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şehrimiz çok güzel. Bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Türkiye’nin en güzel 5 şehrinden birisi. Bu coğrafyada yaşadığımız için her gün şükredelim. Her sabah sahilde yürüyorum, coğrafyamız bizim için bir şans. Belediyecilik anlamında, büyükşehir ile beraber son 10 yılda havalimanı, üniversite, bugün şehir hastanesi belki de devlet hastanesi yapıları yapıldı, yapılıyor. Devlet de aslında Ordu özelinde yapılması gereken birçok şeyi yaptı. Yönetim anlamında da gerek Büyükşehir gerek Altınordu tanıdığımız isimler. Herkes başa gelirken o şehir için iyi şeyler düşünerek geliyor ve iyi şeyler de yapmak ister. İlk büyükşehir yasasıyla beraber başkanlar güzel şeyler yaptılar. Tüm başkanlara teşekkür ediyorum ama Ordu’yu biraz nazlayalım istiyorum. Ordu Karadeniz’in en güzel butik şehiri olmalı. Havalimanındaki o butik mantığı Ordu ilinde de devam ettirmeliyiz. Ordu örnek şehir olsun. Yoluyla, kaldırımıyla, insanların sosyalleşebilme alanlarıyla örnek bir şehir olsun. Altınordu ve Büyükşehir’i harman yapıyorum, kendi bağlı oldukları binaları bir dairenin merkezi kabul etsinler. Bir 500 metrelik daire çizsinler. O 500 metreyi bir gün gezsinler. Orada neyi düzelttik, neyi düzeltmemiz lazımın analizini yapsınlar. 300 bin kişinin yaşadığı şehirin acil konularında çok geç kararlar veriyoruz ve işleri yapmıyoruz.  Hilmi Bey çok düzgün ve sevecen bir insan. Arkasında bir bakanlık tecrübesi var. Yapıyı çok iyi biliyor. Bizzat iktidarın içinde sıfırdan buralara gelmiş, her şeyiyle oturmuş bir karakter. Ben kendisine Büyükşehir’de reyimi verdim. Bunu açıklıkla da söylüyorum. İlk defa baktım şehirde büyümüş ve eski aile yapısını bilen bir başkan koltuğa oturdu. Açıkçası bu da beni ekstra mutlu etti.

Ordu’da sivil toplum örgütlerine nasıl bakıyorsunuz?

Öncelikle bürokratlarla başlamak istiyorum. Bazı bürokratları geç de olsa tanıdım. Boş vaktimde tüm bürokratları gezip tanıyacağım. Yaşadığım o kısa süreçte birçok insanla tanıştım ve baktım Ordu’da bürokrat anlamında çok düzgün isimler var. Ordu bu konuda çok şanslı. Fakat seçilmişler konusunda aynı kanıyı taşımıyorum. Artık siyaseten yeni yüzlerin gelmesi gerekiyor. Donanımlı insanlara halkta karşılığı olan insanlara siyasette yer açılmalıdır.

Orduspor sevdalısı birisisiniz. Geçmişte yöneticilikte yaptınız. Kısaca Orduspor’u değerlendirelim, bir de ileride siyasete girecek misiniz?

Orduspor önemli bir konu. Ordu, 2 tane Orduspor’u kaldırmaz. İki takım ne yapacak yapacak bir çatı altında birleşecek. Bu tek çatıyı herkes desteklemeli. Kişilerle uğraşmamız lazım. Her iki takım da şuan playoffa devam ediyor. Tribüne gelen insanlar hangi Ordusporlusun ayrımına girmemeli.

Siyaset dediniz. Zor bir soru. Siyasette 20 yaşındayken Ordu’nun en genç milletvekili olmak istiyordum. Tabi gençlik hayalleri. Siyasetteki yapıyı da zorlayacak olan insanlar. Hep söylüyorum kızınız var, kızınızı istemeye geliyorlar. Damat çok yakışıklı, zengin olabilir ama bunlar önemli değil. Bu damat nasıl bir damat? İyi insan mı? Ahlaki yönü nasıl? Bunu soruyoruz. Çünkü kızınızı emanet edeceğiniz kişinin maddi varlıkları gelip geçicidir. Ama hamurundaki düzgün karakter kalıcıdır. Kızınızı verirken en hassas olduğunuz konuda bir rey noktasında bir milletvekili ya da belediye başkanı seçerken, takım tutar gibi oy kullanıyoruz. Böyle olmamalı bir kıstas olmalı. Projeler değerlendirilmeli.

Son mesajınız nedir?

İzleyicilerimize teşekkür ederim. Herkesin Ramazan ayını tebrik ederim. Tüm bu ekonomik sürece rağmen, iş, arkadaşlık ve aile hayatında düzgün olarak kalabilen her insana teşekkür ediyorum.

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar