Fındık üretiminde “bakış açılarımızı” değiştirmeliyiz

Herhangi bir konuda “uzman” olduğumuzu söyleyebilmemiz için 10 bin saat konu üzerinde çalışmış olma dünyanın her yerinde kullanılan yaygın bir ölçüdür.

info@karadenizekonomi.com / 8.12.2020

Fındık üretiminde “bakış açılarımızı” değiştirmeliyiz

Herhangi bir konuda “uzman” olduğumuzu söyleyebilmemiz için 10 bin saat konu üzerinde çalışmış olma dünyanın her yerinde kullanılan yaygın bir ölçüdür. Uzmanlık, normal koşullarda değil, kritik sorunlar ve kırılmalar yaşandığında, sorunun çözümünü en kısa yoldan, en düşük maliyetle, en yüksek zaman kazancı sağlayarak çözümler üretmektir. Fındık üretimi konusunda uzman değilim, sadece gözlemciyim. O nedenle, yanılabilme özgürlüğünü kullanarak konuyu 4 alt başlıkta yargılamadan sorgulamaya çalışacağım: Önce, fındıkla insanımız, ülkemiz ve müşterilerimiz bağlamına değineceğim.  İkinci alt başlıkta,  fındık üretimini anlama ve anlamlandırma sorunlarımızı irdeleyeceğim. Üçüncü alt başlık, fındıkla ilgili aktörlerin sorumluluklarının neler olduğunu anlatmaya çalışacak. Dördüncü ve son alt başlıkta, fındık üretimi ve ticareti konusunda bakış açımızı neden değiştirmek zorunda olduğumuzu sorgulayacak.

 

Fındık, insanımız, ülkemiz ve müşterilerimiz

 

Fındık, 200 yıldır ülkemiz insanının piyasayla taşıdığı; ürettiğini paraya dönüştürdüğü, yaşamına katkı yaptığı bir ürünümüzdür. Doğu Karadeniz Bölgesi’nden başlayarak Orta ve Batı Karadeniz Bölgesi’ne yayılmıştır. Yılda iki kez ilgilenmenin yeterli olduğu, üreticisini fazla yormayan, ama toplamda bu ülkeye 2,5 milyar net döviz değeri sağlayan yaygın tarımsal ürünlerimizden biridir fındık. Fındığın bakımı kolaydır, ama tarladan sofralara gelinceye kadar fındık üretiminin aşamaları, çoğu tarımsal üretimde olduğu gibi “emek-yoğun”  alandır. Bakımı, hasadı, kurutması, depolanması, işlenmesi ve nihai ürüne dönüşmesi ciddi istihdam yaratır; insanlara iş ve aş sağlar. Bir toplumun gelişmişliğin temel göstergelerinden biri nüfusun yarısını oluşturan kadın istihdamının toplam istihdamdaki payıdır. Fındık,  kadın istihdamına da önemli katkılar yapmaktadır. Karadeniz Bölgesi’nde çok sayıda insanın yaşamına doğrudan dokunan fındık üretimi,  siyaset kurumlarının ve siyaset yapıcılarının da ilgi alanına girmiştir. Ne yazık ki, fındık üretiminin sürdürebilirliği ve sağlanan gelirin niteliğinin artırılması gibi ciddi devlet politikaları yerine, siyaset fındık üretimini oy derlemenin popülist amaçları için daha yaygın kullanılmaktadır. Ülkemizde, kendi tüketimimizin çok üstün üretim yapılan ürün olan fındıkta, “tek üreticiyiz” algısı, ekonomide   “Hollanda sendromu”  diye bilinen bolluğun yarattığı  “ disiplinsizlik ve verimsizlik” sonucuna ülkemizi sürüklemiştir. Fındık ekosisteminin iklim, toprak, üretici, ticaretini yapan, işleyen, ürüne dönüştüren ve tüketenlerden oluşan bütünlüğü dikkate alınmadan uygulamaları yaygınlaşmıştır; çok sayıda yasa ve yönetmelik çıkarılmış, uygulama disiplinsizliğimiz nedeniyle  “kronik fındık sorumuzu”  bir istikrara kavuşturmak bugünü kadar mümkün olmamıştır. Fındık,  üretici cephesinde, ticaretinde ve işlenmesinde kendi insanımız kadar, ülkeye ciddi net döviz katma değeri sağlayan ihracatımızla da son tüketicinin de yaşamına dokunan küresel bakış açısıyla değerlendirilmesi gereken üründür. Fındık konusunu irdelerken, ürünü anlamlandıran bütün paydaşların  “ortak yararını” bulmadan, bu değerli ürünümüzle ilgili istikrarlı uygulamalar da mümkün değildir.

 

Anlama ve anlamlandırma sorunu

 

Fındık üretiminin odağında üretici var. Fındığı diken, ocakların bakımını yapan, hasat eden, kurutan ve piyasaya sunan üretici kuşkusuz fındık tartışmalarının odağında yer almalıdır. Hangi alanda olursa olsun,  üretimin amacı, maddi ve kültürel zenginliği artırarak insan yaşamını zenginleştirmek ve kolaylaştırmaktır. Ülkemizde fındık üreticisinin bir dizi sorunu var: Birincisi, değişen iklim koşulları, bugün değilse bile çok yakın gelecekte üretimi etkileyecektir. İkincisi, fındık dikimi yapılan alanların büyük bir bölümü yamaç arazilerdedir; o nedenle bakımda ve hasatta teknoloji uygulamaları özel araç-gereç tasarımları gerektirmektedir. Üçüncüsü, ülkemizde tarımsal üretimin en büyük derdi olan arazilerin küçük parçalara bölünmesi fındık üretiminin de temel sorunlarından biridir. Beşincisi,  Karadeniz, Gülmcemal Vapuru’nun sağladığı ulaşım olanaklarından bugüne hızla göç vermiştir; fındık üreticilerinin büyük bir bölümünün birincil geçim kaynağı değildir, ana işi başka alanlarda olan üreticiler, yan gelir kaynağı olarak fındıkla ilgilerini sürdürmektedir. Beşincisi, başka üretim alanlarımızda olduğu gibi fındık üretiminde ve ticaretinde de küresel borsalarda kural koçak büyük ölçekli piyasa yapıcısı kuruluşlar oluşturulamamıştır; o nedenle Ar-Ge çalışmalarına ve yönlendirici teşvikler etkili biçimde yapılamamıştır. Altıncısı kooperatifleşmede  “gözetim ve denetim” şeffaflığının olmaması, üretici nezdinde kooperatif örgütlenmelere karşı güveni sarsmıştır. Yedincisi, siyasi iradeler yaptıkları düzenlemelerde uzun dönemli geleceği güven altına alma yerine, kısa dönemli oy derleme tuzaklarına yakalanmıştır. Sekizincisi, hâkim satıcı olarak, alıcıların  “alternatif yaratma stratejileri” ciddiye alınmamış; bugün ABD, İtalya, Gürcistan, İtalya, Azerbaycan ve Şili gibi ülkelerin  “fındık üreticisi” haline gelmelerinin önü kesilememiştir. Dokuzuncusu, kamunun düzenlemeleri fındık üretiminde sürdürülebilirliği dikkate alan  “ kalite ve verimlilik odaklı gelir yaratma”  yerine  “taban fiyatına dayalı gelir algısını” öne çıkarmıştır. Onuncusu da,  fındık üretiminde bir  “ulusal strateji” tasarlayıp uygulamaya koyamamamı,  tutarlı bir “sistem yaratılamamıştır”. Günümüzde geçerliliği giderek yaygınlaşan “hakimiyetçi rekabet”, “Rakibin bütün hatlarına saldır, bütün potansiyellerini yok et. Eğer yok edemiyorsan işbirliği yap, düşmanını cebinde taşı” anlayışı üzerinde kuruludur. Böylesi bir rekabet anlayışında herhangi bir üründe var olmak ve varlık edinmek için, konuyla ilgili küresel anlamda net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma ihtiyacı vardır. Fındık konusunu anlamak öncelikli sorunumuzdur;  bütün paydaşların yararını optimize ederek sürdürülebilirliği güven altına almak da ürüne anlam katmaktır. Fındığı anlamlı bir ürün haline getirmek için üreticiler, ticaretiyle uğraşanlar, işleyenler, tüketiciler, düzenlemeleri yapan siyasi iradeler ve bilgilendirmeyi sağlayan medya mensuplarının ortak sorumlulukları vardır.

 

Fındık üretiminde “aktörlerin sorumlulukları”

 

Fındık konusunda Fiskobirlik 2006 yılına kadar görev yapmıştır. AB üyeliği başvurusu nedeniyle  “doğrudan desteklerin”  kaldırılması bağlamında Fiskobirlik devre dışı bırakılmıştır. Bu kez TMO devreye girmiştir. TMO’nun devreye girdiği 2006 yılında rekoltede büyük artış olmuştur; 240 bin ton kabuklu fındık alımı gerçekleştiği açıklanmıştır. Ayrıca önceki yıllın stokları da vardır. İki yıl sonra 2008’de yine fındık üretimi 860 bin ton dolaylarındadır; elde ciddi stoklar da vardır. TMO 2008’de 360 bin ton fındık alımı yapmıştır. Elindeki stoklarla ürün 690 bin tona çıkmıştır. Bu ürünün yaklaşık değeri 3 milyar dolar düzeyindedir. Yerel seçimlerin yapıldığı yıllara denk geldiği için ortaya konan fındık alım politikasının sürdürülemez olduğu 2009 yılında anlaşılmıştır.2009 ve 2022 yıllarında 301 bin ton düzeyindeki ihracat devam etmiştir. 2014 yılında  “don” olayı rekolteyi azalmıştır.2015 yılında da yine rekolte düzeyi yüksek olmuş; 2016’da  “referandumdan”  3 gün önce TMO devreye irerek alım yapmıştır. Kulaklara hoş gelsin, algı kolay yönetilsin diye bu aşamada bir “regülasyon”  kavramıyla fındık alımları gerekçelendirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra 2017, 2018 yıllarında gelişmeler ve “taban fiyat”  uygulamaları sürdürülmüştür. 2019’de 800-900 bin ton dolaylarında bir rekolte düzeyine erişilmiştir. TMO’nun açıkladığı 16 TL/kg fiyat 14 Tl/kg düzeylerine düşmüştür. 2009 yılında ise Mart ayında başlayan satışlarda Mayıs ayısına kadar 20 TL/kg, 21 TL/kg ve 24 TL/kg fiyatla alım yapılmıştır. Fiyat artışı beklentisi, parası olan sektör dışından bazı insanların spekülatif amaçlı fındık alıp stoklama yapmalarına yol açmıştır.  Fiyat 24 TL/kg düzeyinden 19 TL/kg düzeyine inince Cumhurbaşkanı 22 TL/kg fiyat açıklaması yapmıştır. Tarım Kredi Kooperatifleri devreye girerek 23-25 TL/kg fiyatına alım yapınca, üretici 30 TL/kg fiyat beklentisi, piyasada bir istikrarsızlık yaratılmıştır. İhracat da döviz bazında yüzde c37, miktar bazında yüzde 47 azalmıştır. İhtiyaç sahibi büyük üreticiler, ABD, İspanya, İtalya, Gürcistan’dan alımı hızlandırmıştır. Bu gelişme 100 yıldır alternatif üretici yaratmak için fırsat kollayan büyük fındık tüketişi kuruluşlara da fırsat yaratmıştır. Türkiye, “tek satıcı” konumunun hızla dışına itilmektedir. Rekolte 2020 yılında 650 bin ton dolaylarındadır. Fındık konusu 2020 yılında yeni bir olguyla yüzleşmemize neden oldu: Covit-19 salgını nedeniyle kasabalarına ve köylerine dönen emekli işçiler,  okulların da tatil olması nedeniyle uzun süre kalınca, fındık ocaklarına bakım arttı; verimlilik de görece yükseldi. Kasaba ve köylerine dönen, fındığı yan gelir olarak gören önemli kesim harcamaları da az olduğu için ürünü satıp büyük kentlere dönme ihtiyacı olmadığı için evlerde stoklama artmıştır. Fındık konusu bütün aktörlerin ortak yararı:  Üreticinin, ticaretini yapanın, işleyenin, tüketicinin ve düzenlemeleri yapan kamu yetkililerinin ortak sorumluluklarının bilincinde olması gerekiyor.  Üreticinin desteklerden gelirini artırma anlayışının sürdürülebilir olmadığını anlaması gerekiyor. Üretici,  “verimliliği ve kaliteyi artırarak gelirini artırma” yoluna girerek uzun dönemli gelecek yaratmaya özen göstermelidir.  Fındık ticareti yapanlar, üreticinin geliri artmadıkça  “arz güvenliği” olmayacağını, “tüketici istismarının”  da yeni rakipler yaratacağını kavramalıdır ki piyasa istikrarı olsun. Regülasyonları yapan siyasi irade, istikrar yaratan “sistemi”  işletmedikçe kangren olan sorunların çözülmeyeceği bilincini yükseltmeleri ve popülist tutumdan vazgeçmeleri gerek.

 

Fındık konusuna “bakış açımız” değişmeli

 

Fındık ülkemizde önde gelen çok sayıdaki sanayi sektörlerinden daha büyük net döviz kazancı yaratmakta, daha büyük kitlelere iş ve aş yaratmaktadır. Fındık, üreticiye, ticaretini yapana, devlete ve fındık girdisi kullanılan ürünleri tüketenlere değer katmaktadır. İnsanımıza, ülkemize ve müşterilerimize değer katan böylesi bir üründe yakalanacağımız en büyük tuzak, “alışkanlıkların sürdürülmesidir”.  Fındık konusunda zihni modellerimizin varsayımlarını sorgulamamız,  üretimin ve ticaretin sürdürülebilirliğini güven altına almamız gerekiyor. Bizim değerlendirmelerimize göre yapılması gerekenleri şöyle özetleyebiliriz:

 

  1.  Tarım ve hayvancılık, gıda üretiminin önemli bileşenleridir. Covid-19 salgını sonrası yeni düzende bir numaralı sorun “iklim değişikliği”, iki numaralı da  “gıda yeterliliği” olacaktır. Bu açıdan yurtiçi tüketimin çok üstünde üretim yapılan fındık,  kıt kaynaklardan biri olan döviz getirisi nedeniyle   “var olma kadar varlıklı olmayı” da sağlayan  “stratejik bir ürün”  bağlamında ele alınmalıdır.
  2. Verinin enformasyona, enformasyonun bilgiye, bilginin anlamaya dönüştürülmesi, çağımızda bütün üretim alanlarının temel girdisini oluşturur. Saha verileri ve küresel ölçekte büyük veriye hâkim olmadan herhangi bir üründe “sürdürülebilirlik” yaratmak ve güven altına almak mümkün değildir. Söz konusu zorunluluğu dikkate alarak “dinamik fındık envanteri” olmadan söylenecek her sözün, yazılacak her yazının, alınacak her önleminin kararlılık ve sürdürebilirlik yaratamayacağını bilmeliyiz. Başta ülke yönetimde söz sahibi olan siyasi iradeler olmak üzere, bürokrasi, fındık üreticisi, yurtiçinde ve yurt dışında fındık ticareti yapan herkesin, fındık ekosisteminde etkileşim içinde olan bütün aktörlerin yararını en çoğa çıkaracak politikalarda bir ortak akıl ve dil yaratması ivedi ve kaçınılması mümkün olmayan sorunumuzdur. Popülizmin kısa dönemli ve sığ yararlarına kapılmak, ülkenin geleceğini tehlikeye sokmak olur. Popülizm fındıkla ilgili olan siyasi irade, bürokrasi, fındık işleme ve ticareti yapanlar,  ihracatçılar, medya mensupları gibi bütün aktörlerin kaçınmaları gereken önemli sorunumuzdur.
  3. Fındık üretiminin uzun dönemli geleceğini güven altına almak, “destek fiyatlarıyla gelir büyütme” anlayışını, “ fındık ocakların bakımı, yenilenmesi ve veriminin” artırılmasıyla gelir yaratmaya dönüştürülmelidir. “Fındık üretiminin sosyolojisini”, kentleşme, yapay zekâ çağında rekabet sistemi bağlamında ele alarak yeniden yapılandırmakla mümkün. Fındık üretimi yeni yapılandırma, aktörler arasında yeni ve dengeli bir etkileşim, yeni bir kültür gerektiriyor.
  4. Teşvik sistemleri-destekler- üretimde ve işlemede rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir kapsam ve rekabet edebilir öğrenme süreçlerini güçlendirecek biçimde düzenlenmelidir. Özellikle fındık ocaklarının yenilenmesi, bakım işlemlerinin disiplini, hasat kayıplarını önleyecek işi bilen istihdam sorunu,  kurutma, depolama, birincil ve ikincil işlemlerden son tüketiciye sunulan ürüne kadar değer yaratma zincirinin bütününü dikkate alan bir yapıda olmalıdır.
  5. Dünya genelinde ürün arzını artıran, geleneksel ithalatçılarımıza yeni kapılar açan ABD, İspanya,  İtalya, Gürcistan, Şili ve Azerbaycan gibi ülkelerdeki fındık üretimindeki gelişmeleri dikkate alan bir “ulusal stratejiye”  de ivedilikle ihtiyacımız vardır. Yeni bakış açımız ve çözüm arayışlarımız üretimde verimlilik, maliyet vefiyat dengelerini öyle kurmalıdır ki, rakip ülkelerin alan genişletmesi motivasyonlara yükselmesin.

 

Fındık konusunun birinci elden uzmanı değilim.  Yıllardır bu konudaki gelişmeleri izliyorum; özü, sözü ve davranışı birbirine uymayan bir “iç tutarsızlık” nedeniyle, çok değerli bir ürünün geleceğini tehlikeye attığımızı gözlüyorum.  Tehlikeyi yaratmada bizim gibi bilgi paylaşan medya mensuplarının da eksikleri ve yanlışları olabilir. Açık ortamlarda,  söze korkunun gölgesini düşürmeyen fındık tartışmaları yaparak bir “ortak akıl “ yaratamıyorsak;  topluluktan toplum aşamasına geçtiğimizi söyleyebilir miyiz? Burada yazdıklarımın virgülü bile tartışmaya açıktır; benim doğrularım, sizin beni ikna ettiğiniz noktaya kadardır. Yazdıklarımız eksiklerini tamamlayan, yanlışlarını düzelten, gerekçelerle beni inandıranlar düşünce dünyamı zenginleştirecektir. Herkesi,  kasaba kültürünün  “savunmacı” tuzaklarına düşmeden, kimseyi yargılamadan “ fındık olayını sorgulamaya”  çağırıyorum.

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar