Hüseyin Avni Kalafat:''Perakende sektöründe ilk 5'teyiz''

Ordu’da 10. mağazasını açan ve bu marketlerde 350 kişiyi istihdam eden Kalafatlar alış veriş mağazasının ortaklarından Hüseyin Avni Kalafat ile firmanın faaliyetlerini, perakende sektörünün sorunlarını, Karadeniz Ekonomi gazetesine anlattı.

info@karadenizekonomi.com / 9.01.2018

Hüseyin Avni Kalafat:''Perakende sektöründe ilk 5'teyiz''

“Bizim toplam 2 milyar Dolarlık gelir getirebildiğimiz fındığımızdan bir şirket 11 milyar Euro para kazanıyorsa bizim burada şapkayı önümüze koyup tekrar düşünmemiz lazım. Başkaları şapkadan tavşan çıkartıyor, biz fındığımızı çuvaldan çıkartamıyoruz. Bu nedenle bizim ekonomistlerle, bu işle ilgilenen bilim insanlarıyla, ziraat mühendisleriyle bilimsel çalışmalar yapmamız lazım.”

-Hüseyin Bey ticari geçmişinizi anlatır mısınız?

-Ailem 1963 yılından beri ticaretle uğraşıyor. Babamın başlattığı ticaret hayatını biz devam ettiriyoruz. Market sektörüne 1995 yılında Yeni Mahalle’de başladık. Biz herhâlde iyi hizmet verdik ki Ordulu halkımızın sayesinde firmamız hızla büyüdü. Geçtiğimiz günlerde 10. şubemizi açtık.

-Sektöre ilişkin bilgi verir misiniz?

-Perakende sektörü masrafları yüksek; rekabetten dolayı da kâr oranı düşük bir sektördür. Yüksek oranda eleman istihdam etmekte zorlanıyoruz ama kaliteli hizmet vermek için de istihdam yaratmak zorundayız. Şu anda yaklaşık 350 çalışanımız var. Ordu’da faaliyet gösteren diğer sektörlere baktığımızda yüksek cirolarla daha az eleman istihdam ettiklerini görüyoruz. Bu anlamda biz Ordu’da ilk beşin içerisindeyizdir.

-Yeni yatırımlarınız ve projeleriniz neler?

-Samsun’da ortağı olduğumuz Karadeniz’in en büyük serası kuruldu. Orada 25 ziraat mühendisi çalışıyor. Karedeniz bölgesinin güneş alma süresi çok kısıtlı olmasına rağmen iyi verim aldık. Kışın da 500 bin kök marul diktik. Hem kendi hem de bölgenin ihtiyaçlarını bu serada karşılıyoruz. Orada izlenebilir tarım uygulaması yapıyoruz. Tarım Bakanlığı ve çeşitli sertifika kurumlarında sertifikalı tarım yapıyoruz. Tohumdan gübreye, ilaçtan ürün hijyenine kadar her konuda ürünü izleyebiliyoruz. İzleyebildiğimiz için de bitkinin ihtiyaç duyduğu maddeler gerekli oranda veriliyor.

-Gıda ve tarım ürünlerinde raf ömrü ne demek? Bu nasıl sağlanıyor?

-Bizim bölgemizde tarım “anam babam” usulü yapılıyor. Bölgede ilk defa modern ve teknolojik yatırım ORSAM sayesinde yapıldı. Makinalı tarımın verimli olduğu yerlerde örnek bir yatırım yaparak orada tarımla uğraşan çiftçilerimizin o yatırımları örnek alıp ona göre yollarını belirlemelerini hedefliyoruz. Normal şartlarda bölgede çiftçilerin ürettikleri arasında raf ömrü açısından bir standart yok. Ama izlenebilir tarım yöntemi sayesinde üretimlere standart getirilecek. Tüm ürünler eş zamanlı büyüyüp, raf ömrü de aynı olacak. Bu da ürünün satılabilirliğini arttıracak.

-Kuruyemiş alanına ilişkin yatırım fikriniz de vardı, anlatır mısınız?

-Biz kendi işletmelerimizde kuruyemiş sektörü ile ilgili üretim yapıyoruz ve bunu iç pazara sürmek istiyoruz. Fakat tesisleşmek ve makinalaşmak için buna uygun bir ortamın olması lazım. Bunu başka bir yerde yapmaya kalksak ekonomik olarak zor olur. Ancak OSB içerisinde bir fabrika kurabilsek, dışarıda fabrika kurmak için harcayacağımız sermayemizi, pazarlama faaliyetleri için kullanırız. Bu da Ordu’nun markalaşmasına fayda sağlar. Ancak bunu yaparken tarım topraklarını sanayi için kullanmamak gerekir. Ordu OSB dünya ekonomisine göre şekillenemedi. Ordu OSB zamanında fındık sektörüne tahsis edilmiş. Bir süre sonra bu fındıkçıların yüzde 95’i gitmiş beşi kalmış. Diğer yerlerde toptancı deposu olarak kullanılıyor. OSB’nin içerisinde sanayicilerin sayısı daha az. Ordu’daki birinci OSB dolmuş durumda. Bizim bir tane OSB’miz var; bizim gözbebeğimiz orası. Artık bunun muhasebesinin yapılması lazım.

-Ordu’da hangi sektörler gelişiyor?

-Biz Ordu olarak ne kentleşmeden ne tarımdan ne sanayiden ne de turizmden layıkıyla faydalanamıyoruz. Çünkü bu sektörleri bilimsel yöntemlerle yapmıyoruz. Bizim toprağımızın bekçisi fındık. Fındık bizim için stratejik öneme sahip. Fındık erozyona çok müsait olan arazimizde toprağımızı korumak için şart. Bizim fındıktan verim elde edemediğimiz gün, topraklarımızın tamamı Karadeniz’dedir. Bu kadar yağışın olduğu yerde fındık bahçeleri bakımsız kalırsa erozyona neden olur. Bu nedenle bizim öncelikle fındıkla geçinen köyleri yaşanabilir hale getirmemiz lazım. Böylece erozyon sebebiyle denize akıp giden tarım arazilerimizi korumuş oluruz. Aynı zamanda fındığın o toraklarda kök salabilmesi ve yetiştirilebilmesi için para etmesi lazım. Bunun için de bahçelerin gençleştirilmesi, birim alanda daha fazla fındık alınması, daha iyi cins fındıkların yetiştirilmesi ve örnek bahçelerin yapılması gerekir.

-Türk fındık sektöründe yabancı firma egemenliği var mı?

-Uluslararası bir fındık tekeli Karadeniz’e, fındığın merkezine oturdu ve bu şirket11 milyar Euro hacimle iş yapıyor. Bizim toplam 2 milyar Dolarlık gelir getirebildiğimiz fındığımızdan şirket 11 milyar Euro para kazanıyorsa bizim burada şapkayı önümüze koyup tekrar düşünmemiz lazım. Başkaları şapkadan tavşan çıkartıyor, biz fındığımızı çuvaldan çıkartamıyoruz. Bu nedenle bizim ekonomistlerle, bu işle ilgilenen bilim insanlarıyla, ziraat mühendisleriyle bilimsel çalışmalar yapmamız lazım. Ben o uluslararası tekelin, yaklaşık 70-80 tane ziraat mühendisini köylerimize gönderdiğini, köylülerin nasıl nefes alıp verdiğinin bile hesabını yaptığını biliyorum. Bugün en kıymetli sermaye bilgidir. Dolaysıyla ileriki zamanlarda Türkiye o tekeli engellese bile, bu engellemenin ne kadar devam edebileceğini kestiremeyiz.

-Ordu’da yerli girişimci oluşturabiliyor muyuz?

-Biz eğitimli nüfusumuzu Ordu’da iş olmadığı için kaçırıyoruz. Bizim marketlerimizde çalışanlarımızın neredeyse yarısı üniversite mezunu. Bu gençlere fırsat vermeliyiz. Bu gençleri yetiştikleri alanlarda istihdam etmeliyiz. Gençler de mücadele etmeliler, çok çalışmalılar, araştırmalılar. Kısacası devletten beklememeliler. Çünkü devlet herkese iş veremeyecek artık. Bu nedenle gençler ellerindeki imkânları değerlendirerek akılla ve bilimle üretmeleri lazım. Gençler imkânları ölçüsünde üretim yapsa inanın ücretli işlerden daha refah ve mutlu yaşar. Bu nedenle benim gençlere tavsiyem inatçı ve istikrarlı olmaları. Benim gençlere de bir çağrım var burada. Eğer projeleri varsa gelsinler ve biz de onlara destek olalım. Örneğin bu gençlerimizin 3-5 ineği olsun ve ben yoğurt üreteceğim desin; o yoğurdun ambalajını ben yapar raflarımda da satarım. Yeter ki üretecek bir şeyleri olsun, biz elimizden geleni yaparız.

-Üretim ekonomisine geçmek için ne yamamız gerekiyor?

-Türkiye parayı uluslararası finans çevrelerinden ciddi faizler ödeyerek alıyor ve aldığı o parayla elde ettiği finansı yurtdışına götürüp tarım ürünü alıyor. Yani yabancı ülkelerden hem para alıp faiz ödüyoruz, hem de onların ürünlerini alıp onlara kâr sağlıyoruz. Yani bu kısır döngüde iki çıktı var ancak bir girdi yok. Dış finansla ve dışarıdan alınan bir ürünle bir ülke ne kadar ayakta durabilir? Bunu görmemek için kör olmak lazım.

-Bölgeye özel, fark yaratacak bir sektör öneriniz var mı?

-Bizim endemik bitki çeşitliliği konusunda çok zenginiz. Birincisi Canik Dağlarının eteğindeyiz, ikincisi de Çambaşı ve Perşembe yaylalarımız var. Elbette burada yetişecek hayvanın et kalitesi çok daha yüksek olacaktır. Hazır yemle beslenen hayvan ile burada yeşilliklerde beslenen hayvanların sütü arasındaki tat farkı çok fazla. Dolayısıyla bu bize marka üstünlüğü sağlıyor. Canik Dağlarının, Perşembe ve Çambaşı Yaylarının coğrafi işaret alıp, fındık dışında ihraç edebileceğimiz farklı şeyler yetiştirmemiz lazım. İşte bu bir fırsat. Eğer biz kendi hayvanımızı kendimiz yetiştirip, etimizi kendimiz üretirsek, eti devletin yurtdışında alıp bazı marketlere sattırdığı fiyatların da altında bir fiyata satabiliriz.

-Teşekkür ediyoruz… 

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar