Ulusoy Un 2018 ciro hedefini açıkladı

''Un sektöründe halka açık tek firma. Şu an da günlük 900 tonluk bir üretim kapasitesi var. 2019 yılına girdiğimizde ise bu kapasitenin bin 500 tona çıkmasını bekliyoruz. Şu an devam eden bir fabrika yatırımımız var. 45O kişiyi istihdam ediyoruz''

info@karadenizekonomi.com / 23.01.2018

Ulusoy Un 2018 ciro hedefini açıkladı

Karadeniz Ekonomi gazetesinde bu hafta,  tarıma dayalı sanayinin Türkiye ve Karadeniz’deki en güçlü temsilcilerinden, Türkiye’nin en büyük ihracatçıları listesinde 5 ve 7.’lik arasında dereceleri olan ve 80 ülkeye ihracat yapan Samsun firması Ulusoy Un AŞ’nin genç kuşak yöneticisi Eren Günhan Ulusoy konuk oldu.

-Eren Günhan Ulusoy kimdir?

-Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldum. Mezun olduktan 12 gün sonra aile şirketinde işe başladım. 2003 yılından beri Ulusoy Un AŞ’de çalışıyorum. Aile şirketinde çalışmanın fırsatları ve dezavantajları var. Fırsat yönü olarak sözünüzün dinlenmesini örnek verebilirim. Ama diğer yandan da hiç ara vermeden 7 gün 24 saat 365 gün boyunca devam eden bir iş söz konusu. Ben işe başladığımda şirketin ihracat bölümünde görev aldım. Daha sonra sırasıyla 2007’de genel müdür, 2010’da icra kurulu başkanı, 2015 yılından itibaren de şirketin yönetim kurulu başkanı oldum. Buradaki hızlı yükselişim sırrı çok çalışmam. Kendi kuşağımda çok çalışkan, yetenekli ufku açık temsilciler var. Ancak kurucu patron fırsat vermediği zaman bu yeteneklerini gösterecek alan bulamıyorlar. Ben bu konuda şanslıyım. Fahrettin Bey önümü açtı, ben fırsatları değerlendirdim. Bu şekilde de kuşaklar arası geçişi sorunsuz bir şekilde gerçekleştirdik.

-Biraz da Ulusoy Un firmasını anlatır mısınız?

-Ulusoy Un AŞ 1969’da Fahrettin Ulusoy’un bir zahireci dükkânında iş hayatına atılmasıyla başlayan bir serüven. Sıfırdan bir değer çıkarıldı ortaya. Hiç bir sermaye desteği olmadan başlamış bu işe. İlk işe başladığı andan itibaren hayalinde bir un fabrikası sahibi olmak varmış. 1986 yılında bir un fabrikasına ortak olarak, 1989’da da Ulusoy Un AŞ’yi kurarak bu hayalini gerçeğe dönüştürdü. Ulusoy Un AŞ, 1990’lı yıllarda iç piyasaya hitap ederken, 90’ların sonunda ihracat yapmaya başladı. 2003 yılında Çorlu’da bir un fabrikasını daha bünyesine katarak faaliyetlerini Türkiye’nin kuzeybatısına da taşımış oldu. Aynı zamanda da daha fazla ülkeye ihraç etmeye başladı. 2007 yılından itibaren üretim dışında ticari faaliyetlerine, 2011 yılında dış ticaret ve transit ticaret faaliyetlerine başladı. Bunların hepsinin sonucunda şirket hızla büyüdü. 2006 yılında 60 milyon TL ciro yapan şirket, 2017 sonunda 1 milyar 750 milyon TL’lik bir ciroya ulaştı. Yani ciro neredeyse 30 katı büyümüş. Ulusoy Un AŞ’nin önemli bir dönüm noktası da 2014 yılında halka açılmasıdır. Un sektöründe ve Samsun’da halka açık tek firma. Şu an da günlük 900 tonluk bir üretim kapasitesi var. 2019 yılına girdiğimizde ise bu kapasitenin bin 500 tona çıkmasını bekliyoruz. Şu an devam eden bir fabrika yatırımımız var. 2017 yılı ortalaması ile 245 personelimiz var. Ancak diğer gruplarımızda çalışanlar ile bu sayı 450’ye çıkıyor.

-Firmanızın kurumsallaşması konusunda ne düşünüyorsunuz?

-Kurumsallaşma konusunda halka arzın çok faydası oldu. Şu anda şirketin yüzde 77’si ailenin, yüzde 23’ü ise halka açık. Halka açık olduğumuz için Sermaye Piyasası Kurulu’nun denetimlerine tabiyiz. Bununla ilgili denetleme komitelerimiz var. Şu anda Ulusoy Un AŞ’de ‘Ulusoy’ soy ismiyle görev alan tek kişi benim.

-Kaç yıldır, hangi ülkelere, hangi ürünleri ihraç ediyorsunuz?

-Biz yaklaşık 23 yıldır, 80’den fazla ülkeye ihracat yapıyoruz. Özellikle Afrika, Uzak Doğu, Orta Doğu pazarımızdır. İhraç ürünümüz de fabrikalarımızın üretimi olan buğday unu. Tabi bunun da kendi içinde çeşitleri var. Ekmeklik, baklavalık, bisküvilik olmak üzere 20’den fazla un çeşidimiz var.

-İhracattaki kârlılık tartışmasına ne diyorsunuz. Türkiye ucuza mı satıyor?

-Her faaliyetin arkasında ekonomik bir sebep vardır. Bugün ki liberal ekonominin belirleyicisi arz ve talep. Dolayısıyla ben ucuz ve pahalı diye bir kavram olduğuna inanmıyorum. Arz fazlası ya da talep fazlası kavramlarının olduğuna inanıyorum. Bu yüzden üreticilerin fiyatları kendi kendine belirleme şansları yok. Üretici piyasanın getirdiği arz-talep şartlarına uymak zorunda. Her ne kadar bu konuya ılımlı yaklaşsam da bizde de aynı sorun var. 10 yıl önceki ihracatın kar marjları ile bugünkü kar marjları arasında ciddi fark var. Kâr oranı düştü. Bunda üretici sayısının artması, kapasitelerin artması, bilişim sektörünün ilerlemesi etkili oldu. 2000’li yıllarda ihracat yapmak için ülke ülke gezerdik. Bunu yapmak hem bir maliyetti hem tecrübe isterdi. Ama elektronik ortamda, e-ticaret platformları üzerinden, alıcıya ve satıcıya ulaşabiliyorsunuz. Bu da rekabeti arttıran ve kar marjlarını düşüren bir durum.

-İhracattaki başarı derecelerinizden bahsedebilir misiniz?

-Şirketimiz un sektöründeki konumu itibariyle son 7 yıldır her zaman Türkiye’nin en büyük ilk 5 ihracatçısı arasında, yılına göre yüzde 5-7 arasında Türkiye’nin bütün un ihracatından pay aldık. Aynı şekilde Samsun’un da ihracat yapan firmaları arasında son 5 yıldır hep ilk 5’teyiz. Bu nedenle dolar bazında her zaman ihracat başarı listelerinde ön sıralardayız. Umuyorum kapasite artışı ile bizim rakamlarımız da 2019 yılından itibaren bir kademe daha yukarı gidecek.

-Hammadde tedariği konusunda sıkıntı yaşıyor musunuz?

-Türkiye’de un ihracatı dahilde işleme belgesi kapsamında gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla bizim ithal hammadde kullanma alternatifimiz var. Dönem dönem Türkiye’de buğday piyasasını düzenleyen Toprak Mahsulleri Ofisi’nin de ihracata yönelik dahilde işleme belgesi kapsamında hammadde temini oluyor. Oradan da temin edebiliyoruz. Yani TMO ve ithalat bizim tedarik kanallarımız. Burada dönem dönem sıkıntılar yaşayabiliyoruz. TMO’nun stoklarında azalmalar ya da stokun bulunduğu yerlerin bize uygun olmaması ya da yurtdışından ithalat yaparken Rusya ile yaşadığımız politik krizler burada duraksamalara sebebiyet veriyor. Tabi Rusya tek tedarikçi değil ama Rusya eşit şartlarda özellikle Karadeniz Limanlarına en uygun fiyatla hammaddeyi tedarik edebilen bir ülke. Bu nedenle Rusya’nın bizim tedarikçimiz olması Türk un sanayisi açısından önemli. Bu problemleri şöyle aşıyoruz: Örneğin Rusya ile kriz olduğunda alternatif ülkelere yöneliyoruz. İç piyasada sıkıntı olduğunda TMO’dan alamıyorsak diğer üreticilerden alıyoruz. Türkiye’nin 2017 -2018 sezonu için 21,6 milyon tonluk buğday üretimi var. 19,2 milyon tonluk iç talebi var. 2017 yılında 4, 1 milyon tonluk buğday ithalatı var. Yani üretimin üzerine ihraç da ettik. Çünkü 3,5 milyon ton un ihraç ettik. Bunu da 5 milyon ton buğdaydan üretebiliriz. Böylelikle dengeyi kurmuş olduk.

-2018 yılında Ulusoy olarak yatırımlarınız nelerdir?

-Lisanslı depoculuk Türkiye’deki tarım sektörünün geleceği için çok önemli bir atılım. Her ne kadar bu kanun 2006 yılında çıksa da yatırımcıları cezbetmemesi, şartların ağır olması ekonomik fizibilite tutmadığından bu sektörde çok az yatırım gerçekleştirildi. 2011 yılına kadar özel yatırım gelmedi. Teşvik uygulamasıyla özel yatırımlar da geldi. Biz de bu kapsamda bir iştirak kurduk, ULİDAŞ Lisanslı Depoculuk Şirketi. ULİDAŞ ilk lisanslı deposunu 2017 yılında 43 bin ton kapasitesi ile Çorum Alaca’da faaliyete geçirdi. 2018 yılı için Yozgat Sorgun’da 60 bin kapasiteli bir depo inşa ediyoruz. Samsun’da 70 bin ton kapasiteli tesisin 30 bin tonunu bu yıl içerisinde kalanını da seneye faaliyete geçireceğiz. Böylece biz de Ulusoy Un AŞ olarak lisanslı depo sektöründe önemli bir oyuncu haline geliyoruz. Ayrıca kapasite artırımına yönelik Samsun Gıda Organize Sanayi Bölgesi’nde 600 tonluk bir un fabrikasını da 2018 yılında devreye koyacağız. Lisanslı depoculuk Türkiye’de 1 milyon 800 bin ton kapasiteye ulaştı. Bu rakam nominal olarak büyük bir rakam. Ancak Türkiye’nin tahıl üretimi ile karşılaştırdığımız zaman devede kulak. Çünkü Türkiye’de her sene yaklaşık 35 milyon ton tahıl üretiliyor. Yani kapasite ancak yüzde 5’ini karşılıyor. Bu da bir takım sıkıntılar yaratıyor. Lisanslı depoculuğun kapasitesi 5 milyon tonu geçtiğinde Türkiye’nin tahıl piyasasında önemli değişimler olur.

-Türk tarımının durumunu anlatır mısınız?

-Türkiye hala dünyanın en fazla tarım ürünü üreten ülkeleri arasında (kaynaklara göre değişmekle birlikte) 7 ile 9. sırada olan bir ülke. 18 milyar dolarlık ihracata karşılık 9-10 milyar dolarlık ithalat söz konusu. Yani hala daha fazlasını ihraç ediyoruz. Ancak her üründe kendine yeterlilik söz konusu değil. Bunun da sebepleri var. Dünyadaki fiyat oluşumu ile Türkiye’deki çiftçilerin maliyetleri arasında farklar var. Bu farkları kapatmak için çiftçiyi koruma amaçlı destekler veriliyor ya da gümrük vergileri ile fiyatlar korunuyor. Bu nedenle bazı ürünlerde piyasadaki arz-talep dengesine uygun olmayan fazlalıklar ya da eksiklikler söz konusu olabiliyor. Türk tarımının yapısal sorunları olsa bile ben hala büyük potansiyel taşıdığı düşünüyorum. Çünkü henüz kurumsal yatırımcılar bu alana yatırım yapmadılar. Çünkü başka alanlarda daha yüksek getiriler olduğu için bu alana bakmadılar bile. Yatırımı inşaat mı enerji mi tarım mı dediğinde elbette her ne kadar onlarda da artık sorunlar olsa da enerji ve inşaatı seçiyor. Ancak tarımın değeri anlaşıldığınızda ve bu alana kurumsal yatırımcıların geleceğini düşünüyorum.

-Samsunlu bir işadamı olarak Samsun’u değerlendirir misiniz?

-Biz firma olarak Türkiye’nin çok stratejik bir noktasında bulunuyoruz. Gayri Safi Milli Hasıladan (GSMH) aldığımız pay nüfus bazında geriye gitti. Eskiden ortalamanın üzerindeydi. Samsun bir ticaret, bir hizmet şehri ama maalesef bir sanayi şehri olamadı. ISO ikinci 500’de Samsunlu firmalar Anadolu’daki diğer şirketlere göre geride kalıyor. Düşünün Antep’ten 35-40 firma, Karadeniz’den toplamda 8-9 firma çıkıyor. Samsun’un önemli bir potansiyeli önünde Karadeniz karşısında Rusya olması. Ancak bu potansiyeli henüz aktive edemedik. Samsun Limanı’nın özelleştirilmesinden sonra yapılan yatırımlar, lojistik köy, havalimanı, yeni kurulan Gıda OSB ve birinci OSB’nin büyütülmesi ve alt yapı çalışmaları hızla devam ediyor. Umarım önümüzdeki yıllarda sanayi alanında da öne geçebiliriz. Samsun’un GSMH’da tarımın yüzde 25’lik bir payı var. Bu da Türkiye ortalamalarının çok üzerinde. Bu da Çarşamba ve Bafra Ovalarının üretim gelirlerinden kaynaklanıyor. Çünkü buralarda alternatif ürünlerde üretim yapıldığından Samsun’un geliri artıyor. Bu da bizim gibi tarımsal sanayi kuruluşları için önemli bir faktör.

-2018 ciro hedefiniz nedir?

-2018’in sonunda 2 milyar TL’yi geçmeyi hedefliyoruz.

-Mevcut ekonomi iklimini ve piyasaları değerlendirir misiniz?

-Türkiye konumu itibariyle içinde avantajları ile beraber dezavantajlarını da barındırıyor. Jeopolitik riskler ve etrafımızdaki savaşlar geçtiğimiz yıl Türkiye’yi zor durumda bıraktı. Buna rağmen 2017’nin büyümesi yatırımcı için önemli bir sinyal. Eğer bu sürdürülebilirse 2018’de ve önümüzdeki yıllarda yatırımcının iştahı aratacak. Tabi burada her türlü istikrar önemli. Siyasi politikanın yanında mali politikalar, para politikasındaki istikrar da çok önemli yatırımcı açısından. Yatırımcının faizde, kurda önünü görebilmesi çok önemli. Çünkü dünya artık global. Sadece Türkiye’ye iş yapacağım diye bir yatırım yapmak çok zor. Mutlaka ya ihracat olacak ya ithalat olacak. Bu da kur demek. Zaten yatırım için bir anapara kullanacaksınız bir de dış kaynak kullanacaksınız. Dış kaynağın maliyeti de faiz demek. Bu parametrelerde öngörülebilirlik olmadığı müddetçe yatırım yapmak zorlaşıyor. 2018 yılında da 2017 yılına göre biraz yavaşlama olacak. 2017 yılında özellikle KGF uygulamasıyla bir kredi genişlemesi oldu. Bu da piyasaları canlandırdı. Ancak bunun eksisi olarak da enflasyon çıktı karşımıza. 2018 yılında bunu dengeli götürebilmek için biraz daha ılımlı bir büyüme bekliyoruz. Orta vadeli programda 5,5 gibi bir hedef var. Ancak belki 1-2 puan aşağısında olabilir. Yaklaşık 4 civarında bir büyüme bile 2017 yılını da hesaba katarak iyi bir büyüme rakamı olacaktır.

-Samsun’da yerli otomobil konusunda küçük bir lobi oluşturuldu. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

-Biz Türkiye’de 3 tane ile nasip olan; İzmir, Mersin, Samsun; liman, demiryolu, havayolu, karayolu ağının tamamına sahip olan bir iliz. Bu tarz büyük bir sanayi yatırımı için gerekli lojistik altyapı mevcut. Arazi için de Samsunlu bürokratlarımız ellerinden geleni yapmaya hazırlar. Hatta şu anda aktif olarak kullanılmayan tersane arazisini devretmek gibi bir düşünce de var. Bu Samsun için çok önemli bir fırsat olur.

-Samsun’un beklediği yatırımlar nelerdir?

-Samsun’un en büyük sanayi kuruluşu Yeşilyurt Demir Çelik Sanayi. İSO’da ilk 100’ün içerisinde bizi temsil eden tek firma. Onların da büyümeye yönelik bir yatırım hedefleri var. Ancak yer arayışları devam ediyor. Bunun dışında büyük ölçekli bir yatırım şimdilik söz konusu değil. Burada özelleştirmeler oldu. Samsun Gübre Fabrikası Toros Tarım’a satıldı, Samsun Bakır Fabrikasını Cengiz Holding aldı. Terme’de OMV’nin doğalgaz çevrim istasyonu var. Bunlar Samsun’un en büyük sanayi yatırımları. Ama bu her üçünün de vergi dairesi başka yer olduğu için Samsun bütçesine bir fayda sağlanamıyor.

-İş dünyasındaki işbirliği kültürünü nasıl buluyorsunuz?

-Mediküm çalışması Samsun için öncü bir çalışma. Türkiye’de medikal aletler çok yoğun bir şekilde ithal edilirken Samsun’daki bu şirketlerde dünyaya ihracat yapıyorlar. Yani burada bir irtibatsızlık var aslına bakarsanız. Bu kümelenme sayesinde hem kamu hem de özel sektör nezdinde daha önemli bir güç haline geliyor. Tarıma dayalı sektörde de bu tarz oluşumların var olabileceğini düşünüyorum. Yani gıda sanayicilerinin birlik olabileceği yapılar önümdeki dönemde oluşabilir.

-Genç yatırımcılara önerileriniz nelerdir?

-Ben hep şöyle derim: “Keşke üniversitede bir dil daha öğrenseydim.” Tabi teknoloji gelişti; artık hiçbir şey imkânsız değil. Hiçbir şey bedelsiz değil bunu bilmeleri lazım. Aslında işini severek yaptığında önün hep açılıyor. Herkese severek yapabilecekleri bir iş bulmalarını tavsiye ediyorum. 

Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar