26.03.2022

Tarım ve Çevre Üzerine (2)

Geçen haftaki yazımızda tarım ve çevre konusunda insanlığın doğaya 20. Yüzyılın sonlarından çok daha öncesinde zarar vermeye başladığını belirtmiştik. Bu konuda söyleyeceklerimiz henüz bitmedi, dolayısı ile de bu haftayı da tarım ve çevre konusuna ayırdık

Önceki yıllarda gündemimizde deprem olur ve olasılıklar konuşulurdu. Uzmanlar günlerce tartışır, deprem anında neler yapılması gerektiğini anlatmaya çalışır ve alınması gereken önlemleri uygulamalı paylaşırlardı. Sonrasında deprem olduğunda ise bu anlatılanların zararları önlemede pek de yardımcı olmadığı görülürdü. En son İzmir depreminde de yıllar önce yaşanan sorunlar yeniden yaşandı. Kayıpların önüne maalesef geçilemedi. Bunun en önemli sebeplerinden biri de sorunlar ortaya çıktıktan sonra çözüm üretmeye çalışmamız.

İklim değişikliği konusunda da durum çok farklı değil. Savaşların yuvasız bıraktığı kuşlardan tutun, kutupların farklı mevsimler yaşamasına rağmen mevsim normallerinin 30 derece üzerinde olması, yerkürenin telafisi mümkün olmayan durumlarla karşılaşmasına sebebiyet verecektir. Küresel ısınmanın hızını son yüzyılda normalin çok üzerinde arttırmış olması ülkeleri endişeye sürüklüyor olsa da, alınacak olan önlemler için aynı hızın söz konusu olduğu söylenemez. Ekonomik faktörler hem şahısları hem de şirketleri önlem alma konusunda isteksiz bırakıyor.

BM’ye göre bugün 500 milyon kişi çölleşmenin meydana geldiği bölgelerde yaşıyor ve bu bölgelerde yaşayanlar her geçen gün iklim değişikliğinden daha fazla etkileniyor. Dünya nüfusunun 2050’ye kadar 10 milyara ulaşması bekleniyor ve bu da beslenmesi gereken 2 milyar daha insan anlamına geliyor. Gıda ve Tarım örgütüne göre ise gıda ihtiyacının 2050’ye kadar en az %70 artacağı göz önünde bulundurulduğunda dünya genelinde tarım üretiminin de arttırılması bekleniyor. Ancak bilim insanları iklim değişikliğinin etkileri, yüksek sıcaklıklar, aşırı hava koşulları, artan karbondioksit seviyeleri ve deniz seviyelerinin yükselmesinin gıda kaynaklarını tehdit ettiği konusunda uyarıyor. Dolayısı ile insanlığın 2050’ye kadar yeteri kadar gıdaya ve suya erişimi de iklim değişikliği ile mücadelede atılacak adımlara bağlı olacak.

Sektörlere göre toplam sera gazı emisyonları 1990 yılından günümüze hızla artış göstermektedir. Sektörler arasında en yüksek sera gazı emisyonuna sahip olan enerji birçok sektörün de aynı zamanda hammaddesidir.  Enerji kapsamında fosil yakıtlardan elde edilen bölümün etkisinin de alternatif enerji kaynakları ile karşılaştırılması gerekmektedir. Bu nedenle de enerjinin ayrıca alt sektör kullanımlarının da değerlendirilmesi doğru olacaktır. Tarımda da üretim sürecinde enerji (biyoyakıtlar ve biyogaz) kullanılıyor ve her sektör gibi tarımın da iklim değişikliği üzerinde etkisi mevcut.

Son 50 yılda küresel sıcaklıkta gözlenen artışların büyük bölümünün (%75) nedeni insan kaynaklı sera gazı salınımlarıdır. Fosil yakıtların kullanması ile havadaki oranı artan sülfürik ve nitrik asitler, atmosfer olayları aracılığı ile bir yerden bir yere kolayca taşınabilmektedirler. Böylece kirletici havaya karıştığı yerin çok ötelerinde de asit yağmuru olarak yeryüzüne inmekte, toprağa, suya, bitki örtüsüne, hatta eşyaya büyük zarar vermektedir (Keleş ve Hamamcı, 2002). Sera Gazlarının salınımı doğrudan etkili faktörler olarak tanımlanırken, ormansızlaşma, bitkisel planktonların tahribi, çarpık kentleşme ve hızlı sanayileşme dolaylı olarak iklim değişikliğine etki yapmaktadır.

Birçok ulusun sahip olabilmek için savaştığı Ergene Havzası, gelinen noktada zehirli suların aktığı bir alan haline gelmiştir. Atıkların içme sularına karıştığı bu alanlarda kanser vakalarının artıyor olması bir rastlantı değildir. Suyun zor ulaşılabildiği alanlarda yetiştirilecek olan ürünlerin de dikkatli seçilmesi gerektiğini gözden kaçırmamamız gerekmektedir. Konya’da kuyu açılması bile engellenirken, Trakya yerine bu bölgede şeker pancarı yetiştiriciliğinin teşvik ediliyor olması tarıma dayalı üretim planlarımızın gözden geçirilmesi gerektiği anlamı taşımaktadır.

İklim değişikliği bireylerin kendi çabaları ile aşabilecekleri bir sorun olmaktan yıllar önce çıktı. Elbette elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. Fakat ancak devletlerin bu konuda atacakları önlemler ile yol alabiliriz. Sadece kendi ülkemizin de savaşması yetmeyecek, tüm yerkürenin bu konuda özveride bulunması gerekecektir.

ETİKETLER; Karadeniz Ekonomi

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar