27.12.2022

Ali Orhan’ın ardından

Yaklaşık üç yıl önce bir 4 Şubat günü Anacağımı toprağa verdiğimizde, kardeşimin torunu Bilgehan dünyaya gelmiş, o küçük mucize acımızı bir nebze de olsa dindirebilecek tesellimiz olmuştu.

Geçen hafta başında oğlum ve gelin kızımın yavruları Alin Artemis’in dünyaya ''merhaba'' dediği gün de, çocuklarımızın yanında bulunduğum sıra da İstanbul'da kadim dostum Ali Orhan'ın amansız bir hastalığa yakalandığını öğrenmenin derin üzüntüsünü yaşadım.

Şifa dileklerimi iletmek ve birazda teselli vermek amacıyla aradığım da ve ''Ne yatıyorsun, sana yakışmıyor yatmak'' diye söylenecektim ki, dostumun konuşmakta bile zorlanıyor olması korkutmuştu beni.

Ki;

Hayat doluydu Ali Orhan.

En çok sevdiği şey konuşmaktı.

Hayatı boyunca zaten, yoksulun, garibanın sesi olmuştu.

İyi de yazardı ama çok da iyi konuşurdu.

O konuştukça garibanlar, yardıma muhtaçlar, kendileri konuşmuş gibi hissederdi.

Bunun yanı sıra o konuştukça, rantçılar ise korkar ve sinerlerdi.

Yakalandığını öğrendiğim amansız hastalığa bağlı olarak sesindeki bitkin halinden ürkmüş olmama rağmen ''Bunu da yener kardeşim, o ne zorlukları yendi'' diye düşünmüştüm.

Ve fakat.

Tedavisi sırasında kullanılan ilaçlara bağlı olarak geçirdiği beyin kanaması sonucunda alındığı ameliyatı sonrası uyutulmuştu ama o derin uykusundan bir daha uyanamadı kardeşim.

Çok sevdiği topraklar olan Çinçiva'da, kendisi gibi doğa dostu olan Babası Vatandaş Mustafa'nın yanında ebedi istirahatgahına yolcu edildi.

Türk dilinin Büyük Ustası Nazım Hikmet, 'Karıma mektubunda'   ''En fazla bir yıl sürer yirminci asılarda ölüm acısı'' demiş ama kayıplarımızın ruhumuzda sebep olduğu derin yara öyle kolay kapanmıyor.

O'nu anlatmak için nereden başlayacağımı da bilemedim bir türlü.

Haber peşinde koşarken Samsun'un sokaklarında biriktirdiğimiz anılarımda yaşayacak Ali Orhan bundan böyle, onu anarken kah güleceğim ama çokça da hüzünleneceğim.

En çok da Ustamız Nazif Demirel'in ''Vapurdumanı karıştı diye mavisine bu gökyüzünün, vaz mı geçelim hayal kurmaktan. Silelim mi defterimizden denizi. Yok diye yelkenimiz, küreklerimiz'' dizelerini bağıra bağıra söylediğimiz günleri anacağım sıklıkla.

Usta'nın ''Vurulduğum gün sevgilim İstanbul'daydı'' diye başlayan dizelerini şimdi sensiz mırıldanırken, senin aşka ve sevgiye dair düşüncelerini de ezberimde saklayacağım.

''Dün acılarda beraberdik, şimdi mutluluklarda ayrı. Sular çabuk geçti köprülerin altından. Seller gitti, kumu kalmadı. Keşke o günler döne geri, keşke son bir kez daha acılar dün olsa'' dediği gibi ustamızın, yıllar geçse de üzerinden anılarımızı hep taze tutacağım.

Dün gibi hatırlayacağım yani seni.

Allah'ın rahmeti üzerine olsun.

Çinçiva deresinin su sesi ve dereden su içen kuşların cıvıltısı eşliğinde huzurlu uyu kardeşim.

Yattığın yer, incitmesin.

Karadeniz'in yaylaları da. Çinçiva deresi de bize emanet artık.

Ahmetler köyünü de hiç merak etme sakın.

Antalyalı dostların, sen giderken hep bir ağızdan, oralara da gözü gibi bakacaklarını söylediler.

Gözün de arkada kalmasın sakın.

Sen rahat uyu.

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar