5.01.2024

Tuz koktu demeden önce

Örgütlenmiş bir toplumda devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama erklerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların hak ve ödevlerini, özgürlüklerini saptayan ve düzenleyen, yasa sıralamasında en önde gelen yasa.

Yukarıdaki paragraf, sözlüklerdeki Anayasa tarifidir.

Hadi diyelim ki; bu tarif hafif geldi ve bu nedenle önemi pek anlaşılamadı.

''Kanun-i Esasi'' desem mesela ne anlarsınız.

Esas kanun.

Üstüne hiç bir kanun ve kural konmayacak kanun yani.

Kanun-i Esasi 1876'da yani 146 yıl önce İstibdat dönemi olarak kabul edilen 2. Abdülhamit döneminde kabul edilip yürürlüğe girmiş İlk anayasamızdır.

İstibdat nedir peki?

Şöyle tarif ediliyor:

Tek bir yöneticinin toplumu baskı altında yönetmesine dayanan düzen, baskıcılık, hiçbir hakkın ve özgürlüğün bulunmadığı tek adam yönetimi.

Bir buçuk asır önce Abdülhamit gibi tek seçici, tek yetkili bir padişah varken bile Anayasa yapma gereği duymuşuz.

Tam olarak uyulmamış elbette.

Askıya alınmış daha sonra.

Bunun sonucunda ne olmuş peki?

Süreç, Sevr'in imzalanmasına kadar uzamış.

'Cihan imparatarluğu' olarak bilinen Osmanlı dağılmış.

İşgale uğramışız ve Kadim Anadolu toprakları düşman çizmeleriyle kirletilmiş.

Demem o ki;

Anayasalar devlet nizamı için uyulması gereken en temel yasadır.

Anayasada yazılı kuralları beğenmiyor olabiliriz.

''Ben şöyle bir Anayasa isterim'' diye bir tarifimiz de olabilir.

Ve fakat.

Değişmediği ve değiştirilmediği sürece orada yazılanlar, yürütmeden, yargıya ve hatta yasama organı TBMM'de görev yapanlar dahil herkesi bağlar.

Anayasada yazılı kurallara uymak mecburiyetindedir herkes.

Uyulmazsa ne olur?

Ne olacak?

Kaos oluşur Allah muhafaza.

Anayasa Mahkemesi, Gezi davasından tutuklu Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay için ikinci defa 'Hak ihlali' kararı verdi.

''Tahliye edilmeli'' dedi ve dosyayı mahkumiyet kararını veren yerel mahkemeye gönderdi.

Mahkeme de bir-iki gün gecikmenin sonunda karar varamayarak, dosyayı Yargıtay’ın ilgili dairesine yolladı.

Yargıtay'ın ilgili dairesinden çıkan kararda, “AYM'nin hak ihlali kararının hukuki değeri yok” şeklinde çıktı.

Ben şimdi, AYM ve Yargıtay'daki yüksek hakimler için söz söyleyecek durumda değilim.

Terbiyem, ülkemizin yüksek mahkemelerinde görev yapan hakimlere söz söylememe izin vermiyor.

Ki;

Olması gereken de budur.

Bu konuda söylenmesi gerekenleri siyasetçiler söylüyor zaten.

Ve fakat.

Yukarıda da belirttiğim üzere, Yargıtay'da görev yapan hakim ve savcılar da, AYM kararlarını beğenmiyor olabilirler, böyle bir hakkı da kendilerinde görüyor olabilirler.

Ancak, AYM kararları, Yargıtay'ın hakim ve savcılarını da bağlar.

Onu bilir onu söylerim.

Ayrıca, bildiğim kadarıyla bu konudaki hukuki süreç henüz sonlanmadı.

Tarafların hala AYM'ye başvuru hakları var.

Umarım ve dilerim, süreç ''Tuz koktu'' dememize sebep olacak bir sonucu doğurmadan sonlanmış olur.

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar