26.09.2023

Yüzüncü yılımıza girerken

Çok değil bir ay sonra Cumhuriyetimizin 'Dalya' diyeceği yüzüncü yılını kutlayacağız. Var mı sizde bir heyecan. İtiraf edeyim ki ben de yok.

Dün gibi hatırlarım oysa henüz bir ortaokokul öğrencisiyken, ''Erdi Cumhuriyetim 50 şeref yaşına'' diye marşlar söylerken, 50. yılımızı kutladığımız 1973 yılında ne kadar heyecanlıydım.

Yüzüncü yıl kutlamalarımız için iki marş bile bestelendi oysa.

Ki;

Biri dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say tarafından, bir diğeri de, hükümet kanadının ısmarlamasıyla bestelenen başka bir marş oldu.

İki marşın da, bırakın bir kıtasını söyleyebileni, tek satırını ezbere bilen biri var mı?

Oysa 90 yıl önce bestelenen 10. yıl marşını, bugün yediden yetmişine her Türk evladı coşkuyla söyleyebiliyor hala.

Sözlerini Behçet Kemal Çağlar'ın, bestesini ise Cemal Reşit Rey'in yaptığı o marş bizimdi çünkü.

90 yıl önce henüz, her birimiz, bir tarafa savrulmamıştık ve şairine de, bestecisine de  ''Senin taraftarın, benim taraftarım'' diye bakmadığımız yıllarda yazılıp bestelenmişti o marşımız.

Hepimizin di yani.

Ve o nedenle belki de hala hep birlikte coşkuyla söylüyebiliyoruz.

Bekir Sıtkı Erdoğan tarafından yazılan ve Necil Kazım Akses tarafından bestelenen 50. Yıl Marşı da öyle.

Bizim olandı hepsi.

Bekir Sıtkı Erdoğan'ı ''Türkçü'' diye suçlayanlar yok muydu o tarihlerde de.

Vardı elbette ama Türk dilinin ustalarından biriydi Bekir Sıtkı Erdoğan da.

Cennetinde huzur içinde uyumasını dilediğim Şefim İsmail Başaran, ne de güzel okurdu O'nun ''Sustu another life gazinosu / Sustu şarkılar'' mısralarıyla başlayan 'Marya'sını.

Demem o ki;

Böyle bölük pörçük değildik biz eskiden.

50. yılımızı kutladığımız 1973 yılında da, 12. Mart muhtırasının derin izleri vardı hala ama söz konusu vatan olduğunda, geriye kalanların tümü teferruattı hepimiz için.

Misal o devrin gazetecilerinin tek derdi milletti.

Bir tarafta, Hürriyet, Milliyet, Günaydın, diğer tarafta Tercüman, Son Havadis gibi gazeteler vardı ve her bir gazetenin de desteklediği siyasi partiler de, siyasetçiler de vardı ama hiç biri bugün olduğu gibi iktidarın, ya da muhalefetin sözcüsü gibi davranmazdı.

Mesela Hürriyet, Milliyet ve Günaydın gibi gazeteler de, Demirel Hükümetleri ne kadar eleştirilmişse, CHP’nin iktidara geldiği 1973’te de, 1977’de de Ecevit Hükümetleri bir o kadar kıyassıya eleştirilirdi.

70’lı yılların en çok satan gazetelerinden Günaydın’da çalışırken, Ecevit’in Başbakanlığı döneminde yağ ve benzin kuyruklarıyla ilgili onlarca habere gitmişliğim vardı.

Atatürk'ün o sözündeki gibi ''Basın milletin müşterek sesi'' idi yani.

Yazının hazırlandığı sırada TGC tarafından 100 yaşında vefat ettiği duyurulan Hıfzı Topuz ve yine Rahmeti Rahman’a kavuşmuş Nezih Demirkent’in yanı sıra, suikastlarda yitirdiğimiz Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç gibi halkın sesi olmayı ilke edinmiş gazetecileri vardı bu ülkenin.

Oy verdiği parti iktidar olsa da, ''yanlışa, yanlış'' diyen gazetecilerdi yani onlar 

Adına ''Merkez Medya'' denilen bugünün gazeteleri için ''Milletin ortak sesi'' diyebilir miyiz?

Hiç sanmam.

Savrulmak böyle bir şey olsa gerek.

Nasıl toplanacağız bilmiyorum.

Siyasetin dili bile kirlendi.

Dedim ya.

Her birimiz, bir tarafa savrulduk.

!00. Yılımızı kutlayacağımız bugünlerde toparlanabilir miyiz bilmiyorum ama umarım ve dilerim, eskiden olduğu gibi yeniden kelimenin tam anlamıyla 'Millet' olmayı başarabiliriz.

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar