5.10.2023

Yerli malı yurdun malı herkes...

''Yerli malı, yurdun malı, herkes onu kullanmalı'' diye o tekerlemeyi söylemeyi unutalı kaç yıl oldu bilmiyorum.

Ki;

Yok edilmek üzereyken, adeta küllerinden yeniden doğmuş bir millet olarak, ''Yerli malı, yurdun malı, herkes onu kullanmalı'' diye diye, üretmeyi öğrenmiş ve kendi kendine yetebilen dünyadaki ender ülkelerden biri olmuştuk.

Ve fakat.

Ne zaman ki; zamanın Başbakanı Rahmetli Turgut Özal, televizyon ekranından  'Çikita muzu' tanıttı bize, işte o gün bu gündür, Türk tarımının canına ot tıkanmış oldu.

Sonra 'Cikko biberonların' cazibesiyle tertemiz ana sütü yerine SMA mamalarla besledik bebeklerimizi.

Dün Samsun açıklarına demirlemiş onlarca gemiyi görünce, bu duruma sevinmeli miyim, yoksa üzülmeli miyim diye düşündüm bir an.

Gemiler makine parçaları veya sanayi, hammaddelerinden oluşan yükleri taşıyor olsalar, buna sevinirdim elbette ama biliyorum ki, gemilerin bir kısmı buğday getirmişken, önemli çoğunluğu ise limanımızdaki depolara yem hammaddesi boşaltacak.

Daha önce de söyledim.

Yine söyleyeceğim.

Yem hammaddesi satın almak ve bunun için çuval dolusu döviz ödemek nedir Allah aşkına.

Tamam, buğday ekmiyoruz topraklarımızda ancak, arpa ve yulafta mı yetişmiyor bu topraklarda.

Dün sabah bir televizyonun sabah haberlerinde ''Kırmızı et zamlandı'' diye duyuruluyordu.

''Paramız var ki satın alıyoruz'' diyen tarım bakanını görmüş bir ülke olarak bu sonucu yadırgamamam gerekir ama ülkemde hayvancılığın bitme noktasına gediğine dair apaçık bir gerçeğin farkında olmanın derin üzüntüsünü de yaşıyorum maalesef.

Topraklarımızda mısır ekmeyi unuttuk nicedir.

Bu nedenden ötürüdür ki, hayvancılığımız gerilemeye başladı maalesef.

Okyanus ötelerinden gemilerle anguslar bile getirildi limanlarımıza.

Samsun açıklarına demirlemiş gemileri izlerken 60 yıl önce çocukluğumun geçtiği köyümüzdeki mısır bozumuna dair anılarım tazelendi

Tütün kırımı ve dizimini tamamlayan aile büyüklerimiz imeceyle mısır bozumuna başlarlardı.

Elektriğinde henüz olmadığı yıllarda lüks lambalar eşliğinde Rahmetli Anacığımın çağrısıyla evimizin önünde toplanan komşu kadınları, imceyle mısırları koçanlarından ayırırlar, evin erkekleri de, o mısır koçanlarını kuruması için serenderlere taşırlardı.

Köyümüzde yetişen mısırlar daha çok evin ihtiyacı için kullanılırdı ama mısır tarımı bölgemizde hayvancılık için yapılması nedeniyle bir geçim kaynağıydı.

Hayvancılık yaygın olarak yapıldığı için de kırmızı et çok ucuzdu eskiden.

Babamın ve Rahmetli dedemin pazartesi günleri Tekkeköy pazarından heybelerinin bir bölümünü evdekilere bir hafta yetecek kadar ete ayırırlardı.

Eskiden kasaplardan eve dönülürken, günümüzde yapıldığı gibi yarım kilo kıyma veya yarım kilo parça etle gelinmez, Heybelerin bir tarafı kesilmiş hayvanın bir parçasıyla dolardı yani.

Dünyada sadece tarım yaparak zenginlik yaratan ve bununla yaşamını sürdürebilen bir ülke yoktur ama tarım yapmadan da yaşamını sürdüren ülke de yoktur.

Olamaz da.

Nüfusumuz artıyor sürekli, bunun için sanayimizi de geliştirmeliyiz elbette ama boğazımıza giren lokmaların topraklarımızda yetişen ürünlerden olmasına de özen göstermeliyiz.

Geldiğimiz nokta itibariyle tarım politikalarımızın yanlış olduğu bir gerçektir.

Üretmek zorundayız.

Yine ve yeniden.

''Yerli malı, yurdun mali, herkes onu kullanmalı'' demeye başlamalıyız.

Başka çaremiz de yok gibi zaten.

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar