30.09.2025

-Gel beni vur ve öldür! -Hayır! Eziyeti ve öldürmeyi sadece siz katiller bilirsiniz,ben şimdi seni günahınla başbaşa bırakıp serbest bırakacağım.
Cafer Panahi’nin 101 dakikalık, önce 78.Cannes 2025 Altın Palmiye, ardından Sidney Film Festivali Büyük Ödülü’nü alan Sadece Bir Kazaydı filminin belki de en çarpıcı sahnesiydi bu karşılıklı konuşma.
Film, en yalın haliyle, işkencecisini bulup, onunla yüzleşen Vahid’in hesaplaşması...
Böylesi bir filmde ironi ve mizah var, ‘’öfke’’ ve ‘’sıcaklık’’ buluşuyor. İşkencecisini bir tabuta kapatıp, Tahran sokaklarında dolaştırırken, rüşvet alan zabıta, hamile kadına müdahalesi ödeme isteyen hastane görevlisi, daha ne ararsan var.
Bunlar, Panahi’nin sadece ustalığıyla değil, onun ‘’insan duruşu’’yla yakından ilgili. Panahi’nin merceği, toplumda olup-biteni görmek istiyor, görüyor ve bunu çekiyor.
Panahi’nin ne denli ‘’dehşet bir insan’’ olduğunu, film sonrasında kurgucu Amir Etmina’nın anlatımından çıkardım. Oyuncuları üstünde kol-kanat geren, çekimde seti basan güvenlik görevlilerine ‘’Dur bakalım’’ diyen, onca hapislik tehdidine karşılık, ödülü aldığı gün İran’a geri dönmekten geri kalmayan bir insan o...
‘’Önce insan, sonra sinemacı olmalı’’ diyen bir duruş bu.
Filmin çekimi yaşamın içinden... Kurgulanmış sahne / plato kullanımı yok. Bu yüzden her gün ‘’Bu filmin çekim izni var mı?’’ diyen baskınlar, olağan hadise olarak yaşanıyor.
Molla rejiminin ‘’olmazsa olmaz’’ koşulu olan başörtüsü film boyu hiç kullanılmıyor, bu bir meydan okuma... Kadın oyuncuların tümünün başı açık.
Küçücük bir bütçe, 20’yi aşmayan bir oyuncu kadrosu,1 ayı bulmayan bir çekim süresi, yönetmenin şoförlük bile yaptığı bir imece anlayışıyla, film bize ‘’milyon dolarlık Holivut yapımı’’nın koşul olmadığını da anlatıyor.
Panahi film boyunca bizi ‘’sorgulama’’ yapmaya davet ediyor:
Zalimin zulmüne, karşı zulümle mi cevap verilecektir?
Seçtiği karakterler bu nedenle çok renkli: Bir ‘’kitapçı’’, bir ‘’gelin’’, bir ‘’ damat’’, bir ‘’fotoğrafçı’’, bir ‘’işçi’’.
Film boyunca hepsi işkenceciyi öldürmenin ahlaki boyutunu sorguluyor.
Sonra işkencecinin işkence yaptığını kabul etmesi,‘’özür dilemesi ‘’ ve bu işi ‘’vatanın selameti için yapmadığını’’ ikrar etmesi ve ‘’yıkıcı final ‘’ ile Panahi filmini tamamlıyor.
Kırkaltı eleştirmenin ortak görüşüyle ‘’Otoriterliğe meydan okuyan, sürükleyici bir gerilim filmi ‘’ var ama ‘’gösterişi yok’’.
Filmin aldığı ödül sonrası, içlerinde halen tutuklu olan Nobel Barış Ödülü sahibesi Nargis Mohammedi ‘nin olduğu 150 İran’lı sanatçının ifadesiyle ‘’sansür ve baskı duvarları arasında bile kendini adamış bir sanat ve gerçeğin sesi’’ ile karşı karşıyayız.
Film bana Uluslararası Hrant Dink Ödülü töreninde Rakel Dink’in yaptığı konuşmayı anımsattı. Rakel hanım şöyle diyor:
-Hukuk hepimize lazım. Hukukun olmadığı yerde, güvensizlik, huzursuzluk, kargaşa, kaygı, keder olur. Şiddet ve zorbalık,öfke, kin, nefret çoğalır. Adalete hepimizin duyduğu gerçektir su gibi, hava gibi.
Ayvalık Film Festivali’ni düzenleyen Seyir Derneği’ne, kurucu başkanı Azize Tan’a koca bir teşekkür...
Ayvalık’ta, zamanında Dikili’de olduğu gibi, bir kültür meşalesinin yakılabileceğini kanıtladınız.
Yaşar Kemal usta şöyle yazmış: ‘’Kasaba birbirine girmişti.’’Bir İnce Memed ha! Parmak kadar çocuk ha! Bu işleri yapsın da...Ele geçmesin’’