6.09.2022

6 Eylül 2022 satır arası

Gözünüzü toprak doyursun!

Son günlerde mebus, sermaye piyasası, danışman üçgeninde, ya da “sacayağında” diyelim, dünya nimeti, para-pul, mal-mülk için yapılanlar ibretle mi izleniyor?

Ya da gayri meşru kazancın helâl-haram terazisine artık konmadığı, yasalara göre de suç sayılmamaya başlandığı, fetva ile de (!) yolsuzluğun hırsızlık bile sayılmadığı bir ortam-sistem oluştuğu için ibretle değil, imrenerek mi izleniyor?

O, bu bilinmez ama öylesine bir doymazlık, harislik, aç gözlülük oluştu ki, sormayın gitsin!

Hem de “Gözünü toprak doyursun.” denebilecek kadar.

O ki, doymayan gözden, yani; “Kendisinde bulunan ya da kendisine verilen şey ne denli çok olursa olsun yetinmeyerek daha çoğunu isteyen, ele geçirmeye çalışan kimseler, özellikle mal mülk düşkünleri için ilenme olarak söylenen.” Anlamına gelen ifadeden kelâm eyledik…

Allah’ın “insan” diye yaratıp, “akıl” ile donatıp, “kul” hanesine kayıt eyleyip, kullansınlar diye “irade” verdiklerinden olabilenlerin anlayabildikleri bir kıssadan hisseyi paylaşalım:

*

Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adam, deniz kenarında oltayla balık tutuyordu. Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve ona, "Oltana, ben buradayken ilk takılan şey ne olursa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim" dedi.

Biraz sonra oltaya takıla takıla, ortası delik bir kemik takıldı.

Hükümdar, "Ne yapalım, şansın bu kadar" diyerek, balıkçıyı alıp sarayına götürdü.

Adamlarına, kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretti. Kemiği, terazinin kefesine koydular; öbür kefesine de altın koymaya başladılar. Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları istiflediler ama kemik yerinden oynamıyordu.

Görünüşte, 4-5 altını zor tartardı. Fakat tahminlerin on misli üzerindeki altın dahi kemiği yerinden oynatmaya yetmemişti.

Bunda bir sır olduğunu anladılar.

Bir bilge adam çağırıp bu sırrın ne olduğunu sordular. Adam, kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra açıkladı:

“Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynamaz. Çünkü doymaz. Ama bir avuç toprak bunu doyurur.”

Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koydu ve kemik yukarı kalkıverdi.

 

FINDIKLI KİTAPLAR…

Yaklaşık 40 yıl fındıkla yatıp-kalkmanın (!) birikimini kitap tadında birkaç eserle paylaşmak için epey zamandır çaba sarf ediyorum.

Bir tanesi Türkçe- İngilizce Fındıkname.

Bir başkası rahmetli Kemal Peker’in “Tarihce, Tarım, Kültür, Ticaret, İstihlâk FINDIK” adlı fındığın 1948’e kadar olan hikâyesinin 2022’ye kadar olan devamı.

Bir diğeri ise yazdıklarımız ve yaşadıklarımızdan oluşan ve bir bölümü de Orhan Oltan’ın deyimi ile “Yokuş yukarı bile yuvarlanır.” diyerek tarif ettiği fındıkla ilgili fıkra tadında ilginç öykülerin yer alacağı kitap.

Son ilgincini de önceki gün ilettiler.

Yaşlı kadın 300-500 kilo fındığını manava getirir satmak ister.

Manav “43 liradan alırım.” der.

Yaşlı kadın; “Ama 54 lira dediler.” deyince, manava “Git diyene ver.” der!

Yeri gelmiş iken, iki de bir “Elin oğlu bizim fındıkları çikolata da kullanarak milyarlar kazanıyor. Biz niye kurmuyoruz?” diyenlere de; “Sizi tutan, engel olan mı var? Kurun!” diyelim olsun bitsin!

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar