19.12.2025
1. Son 10 yılda Türkiye’deki ihracatçıların 50 bini İngiltere’ye en az bir kez ürün gönderdi. Yalnızca 3.500 firma pazarda düzenli olarak tutunabildi.
İngiltere’de iş yapmak isteyenler için mesele sadece satmak değil orada kalabilmek.
Bir sipariş almak başarı değil.
Bir yıl sonra hala tercih ediliyor olmak başarı.
İngiltere pazarındaki alıcılar için önemli noktalar:
Aynı kaliteyi tekrar sunabilecek misin?
Aynı şartlarda sorunsuz teslim edebilecek misin? Yarın da seni aradığımda ulaşılabilir olacak mısın?
Bir sorun çıktığında sorumluluk alacak mısın? Yoksa arkanı mı döneceksin?
Bu pazarda kimse en ucuz kim diye sormaz. Herkes en az riskli kim diye sorar.
Burada kalıcı olmak sürece yatırım yapmaktır, ilişki kurmak için sabretmektir. Sözleşmeye, mevzuata ve detaya saygıdır.
İngiltere’de iş yapmak hızlı kazanç elde edilen bir oyun değildir. İstikrar oyunudur.
Bu soruların cevabını baştan doğru veremeyenler ilk satıştan sonra sessizliğe boğulmak zorunda kalır.
★Eğer pazarda güven inşa etmiyor, sadece mal gönderiyorsak uzun dönemde kaybeden taraftayız demektir.

2. Neden bir ihracatçı olarak Londra’da bir uzantınız olmalı? ●?
Küresel ticarette rekabet artık doğru lokasyonda konumlanma ile kazanılıyor. Bu noktada Londra ihracatçılar için stratejik bir merkez olarak öne çıkıyor.
Londra uluslararası ticaret, finans ve hizmetler alanında dünyanın ilk sıralarında yer alıyor.
Şehir dünyanın hemen hemen her ülkesinden şirketin aktif olarak faaliyet gösterdiği, çok uluslu firmaların Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) operasyonlarını yönettiği, küresel ticaret kararlarının alındığı merkezlerden biri konumunda.
Bu yapı ihracatçılar için aynı anda birçok pazara erişim anlamına geliyor.
Çok uluslu bağlantılar = Daha hızlı iş geliştirme
Londra’da kurulan bir ticari temas Avrupa distribütörlerine,
Körfez ülkelerindeki satın alma gruplarına, ABD merkezli global firmaların bölgesel ofislerine tek merkezden ulaşmayı mümkün kılıyor.
Bu da aylar sürebilecek pazar giriş süreçlerini ciddi şekilde kısaltıyor.
Bu Türk ihracatçılarının pek fazla kavrayamadığı ancak bizim için çok normal bir durum.
Küresel alıcılar, distribütörler ve çok uluslu satın alma ofislerinin doğal buluşma noktası burasıdır.
Uluslararası ticarette kabul gören iş yapma dili, iletişim tarzı ve profesyonel standartları sayesinde görüşmeler daha hızlı ve net ilerler.
Avrupa, Amerika, Orta Doğu ve Asya pazarlarıyla aynı zaman diliminde temas kurabilme avantajı sunar.
Avrupa ve ABD merkezli uluslararası alıcılar Londra bağlantısı olan, yerel temsil veya operasyonu bulunan firmalara daha hızlı güven duyar.
Özellikle ilk temaslarda “Londra uzantısı” markayı otomatik olarak bir üst segmente taşır.
Yani Londra’da bir uzantıya sahip olmak daha fazla pazar, daha güçlü iş ağları, daha hızlı karar mekanizmaları ve daha yüksek marka güvenilirliği anlamına gelir.
İhracatçılar için Londra bir opsiyon yerine küresel büyümenin stratejik bir parçası olmalı.

3. Bir tarafta yılların emeğiyle şirketi bugünlere getiren kurucu kuşak. Tecrübeye, ilişkilere ve bugüne kadar işe yarayan yöntemlere güveniyorlar.
Diğer tarafta ise yeni kuşak…
Daha dijital, daha global düşünen, veriye bakan, hızlı hareket etmek isteyen bir kesim.
Aslında herkes şirketin iyiliğini istiyor.
Ama bakış açıları farklı olunca özellikle ihracat söz konusuysa çatışma kaçınılmaz oluyor.
Yeni pazarlara girme, yabancı müşterilerle çalışma, kurumsallaşma, sürdürülebilirlik, dijitalleşme…
Bunların hepsi kuşaklar arası farkları daha görünür hale getiriyor.
Bu çatışma iyi yönetilmezse kararlar gecikiyor, şirket içi motivasyon kaybediliyor ve fırsatlar kaçabiliyor.
Ama doğru yönetildiğinde ortaya çok güçlü bir sinerji çıkıyor.
Tecrübe ile yenilik birleştiğinde aile şirketleri hem köklerini koruyabiliyor hem de dünyaya daha sağlam açılabiliyor.
Çözüm net rollerin olduğu, iletişimin açık olduğu ve profesyonel bir yönetim yapısının kurulabildiği bir dengeyi yakalayabilmekte.
İhracat alanınca çalışan herkese sormak istiyorum: Siz müşterilerinizle çalışma yaparken kuşak çatışmasıyla ilgili nasıl sıkıntılar yaşıyorsunuz?



