5.09.2025

Rakamlar gerçeklerin aynasıdır!

Türk Müziği’nin güfte ve beste ustalarından Selami Şahin’in

“Gözler kalbin aynasıdır,
Yalan nedir bilmez onlar.
Siyah, mavi, yeşil olsun,
Aşkı inkâr etmez onlar”
muhteşem eserini dinlerken mest olmamak mümkün mü?

Asla!

Ama Tanrı’nın insana anlayıp tarifini de, değerlendirmesini de en iyi şekilde yapabilmesi bahşettiği muhteşem organ olan göz ile gördüğü gerçeğe rağmen, Selami Şahin’in “Yalan nedir bilmez onlar” ifadesini tekzip edercesine sözler sarf-ı nazar edenler yok mu?

Hem de çoook!

Hem de rakamlara rağmen!

O zaman tek çare kalıyor, o da göz önüne gelen rakamlara bakarak, dil ile sözü zikretmeli…

*

Yine, “Ne evirip çevirip duruyorsun!”; ya da “uzatma, kısa kes!” diye düşündüğünüzü hisseder gibiyim!

Daha kısası, “Konuyu, sözü nereye getireceksen getir!” der gibisiniz.

Haklısınız!

Zaman da, yer de dar!

Lâfı uzatmayalım, sadete gelelim, fındıktan söz eyleyeceğimizi ifade edelim.

*

Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Rekolte Tahmin Komisyonlarının toplamda 449 bin, Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin ise 610 bin ton olarak tahmin eylediği 2025 ürünü fındık üzerinden edilen sözlere bir bakalım.

Bakalım bakmasına da, fındığın bahçeden boğaza kadar hal ve gidişini her açıdan en iyi bilenlerden olan sevgili dostum Sebahattin Arslantürk’ün, “Herbologlar” diye tarif ettiklerinin saçma sapan ifadelerine de takılıp kalmak istemem!

Ama yaklaşık 750 bin hektarlık bahçede üretilen fındıkta bu yılki dekarda verimin, ortalama üretim rakamının 60 kilogramın altına düşmesini kimileri, iklim koşullarına bağlarken, kimilerinin de “Allah verdi, vermedi” diyerek işi Yaradan’a yıkması yok mu?

Zaten genel de işin içinden çıkamayınca, hesabı iyi yapmayıp, icraatını da beceremeyince sonucu “Hayır ve şer Allah’tan” diyerek Yaradan’a yıkmıyorlar mı?

Oysa Yaradan, Kuran-ı Kerim’de, “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir” diye buyurmuyor mu?

Yani, iyi olunca kendinden, olmayınca ondan bundan, ya da “Ne yapalım Allah’tan.”

Öyle mi?

İşte bunları görünce ister istemez, “Yazmazsam iki satır bir haksızlık hissederim” dedirmiyor değil?

*

Nasıl dedirtmesin ki?

Fındığı sadece hasat döneminde toplamak için ziyaret edenler dekardan 50-60 kilogram alıyor.

Ama aynı yerlerin hemen yanı başındaki Trabzon’un Karakaya mahallesinden Adnan Kılıç 150-200, Yomra’nın İkisu’daki Ömer Ustaömeroğlu 200-250 kilogram fındığı toplayıp çuvala doldurup, 50-55 randıman kalitede alıyor ise, kalbin hissettirdiklerine değil, rakamlardaki azlığa-çokluğun nedenlerini araştırmak gerekmez mi?

Sıcaktan bunalınca buz gibi suları bardak bardak içerken, fındığın da suya ihtiyacı olduğunu bilmek lazım değil mi?

Ama fındığın yanına gitmez, su ister vermez, zararlılarla mücadele etmez, gerektiği gibi budama yapmaz, kendini üretici sayar, ancak 300-500 kilogram fındığı bile kendisi toplamaz…

Ama fındığın maliyetini hesap etmeye sıra geldi mi bunları sanki yapmış gibi öylesine bir listeler ki!

“Cümle alemi aptal yerine koyarlar” diyesim geliyor ama neyse!

Niye mi?

Maliyet hesabına saydıklarını, Adnan Kılıç gibi, Ömer Ustaömeroğlu gibi yapmış olsa, zaten dönümden 50-60 kilo değil, en az 150-200 kilogram fındık alırdı.

Ama yapmıyor, yapar gibi görünüyor!

Sonra! Sonrası ortada…

Tek başına, tek kuruş ithal girdisi olmadan yılda 3 milyar dolara yakın döviz kazandıran ve de dünyanın “Altın Sarısı” olarak nitelediği fındıkta üretim düştükçe düşüyor. Dolayısı ile de başka ülkelerde arttıkça da artıyor.

Örnek mi?

1980’lerde Anadolu Ajansı’nda muhabir olarak fındık haberlerini yazarken, “Dünya fındık üretiminin yüzde 80’den fazlasını sağlayan Türkiye” diye başlayıp devam ederdim.

Şimdi ise Devletin Bakanı’nın beyanı ile ifade ediyorum; “Yüzde 70’in altındayız.”

Bu kafa ile daha da altında kalırız, kalacağız da…

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar