21.03.2022

Tarım ve Çevre Üzerine (1)

Son zamanlarda yerel piyasalardaki ekonomik gelişmeler, karşı kıyılarımızdaki savaş ve bu savaşın istemesek dahi bize etkileri gündemimizi o kadar çok meşgul etti ki, önem vermemiz gereken ve geleceğimizi etkileyecek olan birçok konuyu atladık.

Yeşil mutabakat, sürdürülebilir tarım, çevre bilimi (ekoloji), iklim değişikliği bir anda akıllardan çıkıverdi. Halbuki savaş hem insanlık hem de diğer canlılar için büyük bir yıkım getiriyor. Hayvan popülasyonu bile tehlike altında. Kullanılan uçakların sarfettikleri yakıtları belirtmiyoruz bile.

2000’li yıllardan sonra iklim değişikliği, sürdürülebilirlik gibi kavramlar hayatımızın içerisine daha çok yerleşti. Fakat bilinmesi gereken insanın doğayı kontrol altına alması ateşin bulunması ile başlamıştır. Yerleşik düzene geçişle birlikte yerleşimler kurulmuş, tarım ve endüstri faaliyetleri başlamış, böylece doğadan kopan ve yavaş yavaş uzaklaşan insanın doğal kaynaklardan yararlanma kapasitesi ve dolayısıyla da çevre sorunları artmıştır. Tarımın modern ekonomi ile bir sektör haline gelmesi, ülkelerin verimi artırmaya çalışarak kar maksimizasyonuna gitmesi ve arz talep dengelerinin oluşturulmaya çalışılması, tarımın çevre sorunlarında hem neden hem de sonuç olmasını sağlamıştır.

Her ne kadar bizlerin farkındalıkları yeni yeni başlamış olsa da insanoğlu doğaya çok öncesinde zarar vermeye başlamıştı. Bu konuda Engels’in söylediklerine bir bakalım:

“Bununla birlikte doğa üzerinde kazandığımız zaferlerden dolayı kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer için doğa bizden öcünü alır. Her zaferin beklediğimiz sonuçları ilk planda sağladığı doğrudur, ama ikinci ve üçüncü planda da büyük çoğunlukla ilk sonuçları ortadan kaldıran, bambaşka önceden görülmeyen etkileri vardır. Mezopotamya, Yunanistan, Küçük Asya ve başka yerlerde işlenecek toprak elde etmek için ormanları yok eden insanlar, ormanlarla birlikte nem koruyan ve biriktiren merkezlerin ellerinden gittiğini, bu ülkelerin şimdiki çölleşmiş durumuna ortam hazırladıklarını akıllarına hiç getirmiyorlardı. Alpler’deki İtalyanlar, dağların kuzey yamaçlarında dikkatle korunan çam ormanlarını güney yamaçlarında yok ederlerken, bölgelerinde sütçülük sanayisinin köklerini kazdıklarını sezemiyorlardır. Böylece yılın büyük bir kısmında dağlardaki kaynakların suyunu kuruttuklarını aynı zamanda da yağmur mevsiminde azgın sel yığınlarının ovaları basmasına neden olduklarını hiç bilemiyorlardır.”

Bir başka örnek ise Grönland yani “Yeşil Ülke”. Şu anki durumuna bakıp adının neden yeşil ülke olduğunu düşünmek pek de şaşırtıcı olmayacaktır. Nedeni ise şöyle açıklanıyor: Grönland’a 10. yüzyılın sonlarına doğru yerleşen İskandinavlar, adaya ilk çıktıklarında karşılarında yemyeşil ormanları ve gür otlakları görünce yeni bir cennet bulduklarını düşünmüşler. Norveç’te alıştıkları düzeni evleri, çiftlikleri, tarlaları ve kiliseleri Grönland’da kurmaya girişmişler. Var olan ormanları, otlakları ve toprakları tüketmişler. Ancak farkına varamadıkları, belki varmış olsalar da toplum olarak önlem alamadıkları bir şey sonlarını getirmiş: Doğal kaynakların hoyratça kullanılması sonucu Grönland’ın anavatan Norveç’e göre çok daha kırılgan olan ekolojik dengesi çökmüş. 1400’lü yıllara doğru Grönland’da ne orman kalmış, ne otlak, ne de verimli toprak. Değişken küresel iklim hareketleri, Grönland’ın 14. yüzyıla doğru daha da soğuyup kuraklaşması da her şeyin üstüne tuz biber ekmiş. Daha 15. yüzyıla gelmeden adadaki İskandinavların çoğu açlık ve sefaletten ölmüş, çok az bir kısmı da Norveç’e geri kaçabilmiş.

Her iki örnek de insanoğlunun yüzyıllar öncesinden tahribata başladığını fakat dünya üzerindeki kaynakların sınırsız varsayımı ile hareket ettiğini ortaya koyuyor. Sanayi devrimi ve sonrasındaki gelişmelerle çevreye verilen zararların daha hızlı etkileri görülmüş olsa da 1970’lerdeki enerji krizine kadar yönetimler doğal kaynakların sınırlı olması konusunda endişeden uzak kalmışlardır. Daha henüz Kasım’ın 2. Haftasında yapılan COP26 İklim değişikliği konferansının mürekkebi kurumadı fakat gündem çok hızlı değişti.

Ekonomik sorunlarımız ve ülkelerin birbirleri ile olan çıkar çatışmaları devam edecek. Yerkürenin geleceği için bu sorunların çözülmesini beklememiz vakit kaybından başka birşey olmayacaktır. Tarımdaki verimliliğin düşmesi ve çevre koşullarının değişmesi ile yeryüzünden silinen devletlerin olduğu bir ortamda bu konuların da en az siyasi gündem kadar önemi hakkettiğini bilmemiz gerekir. Önümüzdeki hafta da bu konuda görüşlerimize devam edeceğiz.

 

 

ETİKETLER; Karadeniz Ekonomi

Karadeniz'in İlk ve Tek Ekonomi Portalı

Okumak İçin Resimlere Tıklayınız.
Kapat
× Anasayfa Abone ol Tüm haberler Ekonomi Bölgesel Şirketler Gündem Belediye Sektörler Politika e-Dergi e-Gazete Web TV Künye Karadeniz sohbetleri Yazarlar